Sağlıklı çalışma alanı ya da huzurlu iş ortamı oluşturmak için sorumluluk yöneticilere düşüyor. Verimliliğin artırılması, çalışanların performansının yükseltilmesin de işortamı ne kadar önemli ise, bu ortamısağlamak da yöneticilerin en çok üzerinde duracağı kaçınılmazlar arasında.

Daha çok çalışanların veyayöneticilerin egolarından kaynaklanan sorunlar kimi zaman verimliliği olumsuz etkilemesinin ötesinde iş ortamında ciddi huzursuzluklara yol açabiliyor.

Bütün bukonularda uzmanların önemli uyarıları var. Uzman Klinik Psikoloğu Pelin Su Uzun’nun tavsiye ve uyarıları özellikle işyeri yöneticilerini hedefliyor...

İşte Uzun’un bukonuda söyledikleri:

İş hayatında başarının sırrı ego tatmini ve kontrolünden geçiyor. İyi bir yöneticinin çalışanlar arasında ego dengelerini iyi kurması şart. Ego ayrıca işyerlerinde kadın sayısının azlığından, anne-baba ve çocuk arasındaki ilişkilere kadar birçok şeyi belirliyor.

Öncelikle nedir bu ego denen şey?

Freud, kişiliğin büyük bir bölümünün, kişinin fiziksel gereksinimlerini yerine getirmek için duyduğu istekle, toplumda saygı gören bir birey olma gereksinimi arasındaki çatışmadan kaynaklandığı görüşünü geliştirmiştir.

Yapısal kişilik kuramına göre, kişilik üç birimden oluşmaktadır. Bunlar, id (alt-benlik), ego (benlik) ve süperego (üst-benlik) dur. Bu üç birimin birleşiminden oluşan kişilik, ayrı ayrı birimlerin gelişimiyle ve bu birimlerin birbirleriyle olan etkileşimiyle biçimlenmektedir. 

Bizim günlük dilde bahsettiğimiz ego ise daha çok “sağlıksız biçimde kendinin önemli olduğuna inanma” şeklinde tanımlanabilir. Bill Walsh, bunu “Özgüvenin kibire dönüştüğü yer” diye anlatıyor.

Çalışma, modern dünyada sağladığı gelir yönüyle, ekonomik ve psiko-sosyal faydaları ile bireyin yaşamında vazgeçilmez öneme sahip bir olgudur. Özellikle birey için çalışmak, sadece bir gelir elde etmenin ötesinde, statü oluşturmak, kimlik duygusu geliştirmek ve saygınlık öğesi olarak önemli bir yere sahiptir. İşyerinde, uyumlu, güvenilir, arkadaşlarını motive edebilen, iyi iletişim kuran, dikkatli, sorumluluğunun bilincinde ve paylaşımcı bir kişiliğe sahip olan bireylerin iş yerinin etkinliğini, verimliliğini ve performansını önemli ölçüde etkilediğini söylemek mümkündür. Buna karşılık, olgun ve dengeli olmayan, sürekli kendi çıkarlarını gözeten, işbirliği ve dayanışmayı sevmeyen, karamsar ve umutsuz bir kişiliğe sahip olan bireylerin kendileriyle birlikte çevrelerini de olumsuz bir şekilde etkileyecekleri söylenebilir. Sonuçta iş yerinde iş doyumsuzluğu ve çatışma olabilecektir. Böylece kişisel ve örgütsel amaçlara ulaşma düzeyinde azalma ve verimsizlik söz konusu olabilecektir. Anlaşılması ve geçinilmesi zor bu tür kişilerin her topluluk da olduğu gibi iş yerlerinde de bulunması mümkündür.

İş hayatının stres ve mücadele dolu anlarında kişinin verdiği bir tür savunma mekanizması tepkisi olarakta ele almak mümkün. İnsan, doğası gereği hep daha fazlasını istediği için tatmin olmayı, takdir edilmeyi bekleyen her çalışan egonun zaman zaman egonun tuzaklarına kapılabiliyor. Ego tatmin edildiği sürece kişiye yeni başarıları elde etmek adına bir basamak olsa da tatmin edilemeyen ego hem sahibine hem de çevresindekiler için olumsuz sonuçlar doğurabilecek nitelikte.İş hayatında egosunu hemcinsleri üstünde tatmin edemeyen erkekler, kadın iş arkadaşlarını ezmeye çalışıyor. Kadınların ise gördükleri baskı nedeniyle bir süre sonra özgüven kaybı yaşadıklarını ve kendi egolarına yatırım yapamıyorlar ve geri çekilmeyi seçebiliyorlar. Ego sorunu sadece iş hayatında değil aile içi iletişim problemlerine de sebep olabiliyor. “Hep ben ya da hep bana” tarzındaki tutum girilen her ortama etki eder. İnsanlar çocuklarının üzerinden kendi egolarını tatmin etmeye çalışıyorlar bir süre sonra kısır döngü halinde o çocuk okulunda kendi egosu uğruna başkalarını dışlayabiliyor iş hayatına gelince alt birimindeki ya da farklı cinsteki iş arkadaşlarına sirayet ediyor durum kendi çocuğu olunca ona da..

Unutmadan halk dilinde bahsedilen bu ego, aslında kişinin gerçek kişiliğinin tam tersi de olabiliyor. Mücadele uğruna kişi farklı davranabiliyor roller değişiyor çoğu zaman. Bu durum üzerine olmayan bir giysiyi giymeye benzer, zorlar kişiyi. İyi hissettirmez. Bu sebeple;

Üstün olma ihtiyacınızdan sıyrılın önemsemeyin. Birlikte çalıştığımız ya da ilişki yaşadığınız insanların yaşamları, statüleri, görev ve sorumlulukları birbirinden farklı bu sebeple bu insanların kişiliklerinin de birbirinden kısmen veya tamamen farklı olduğunu bilmek ve buna göre ilişkileri geliştirmek gerekmektedir. Bu noktada bu farklılıkları birbirinden ayırabilme ve değer ve önemlerini iyi tartabilme bilincine varılabilirse ilişkiler daha kaliteli ve verimli olabilecektir. Alınmaktan vazgeçmek, kazanma ihtiyacınızı bir kenara bırakmak, haklı olma ihtiyacınızdan vazgeçmek, kendinizi başarılarınızla değerlendirmekten vazgeçmek, daha fazlasını istemeyerek olan durumla iyi hissetmeyi başarabilmek kişiyi mutlu eden yollardan sadece bir kaçı..

Albert Einstein der ki;

Hala anlayamadınız değil mi?
Önemli olan haklı ya da haksız olmak değil. Kavganın kazananı yoktur. Ya kaybedersiniz ya da daha çok kaybedersiniz. Önemli olan kalp kırmamak. Önemli olan yargılamadan, karşılıksız sevebilmek ve iyilik yapabilmek. Haklı bile olunsa özür dileyecek kadar asıl olmak, bilge olmaktır. Egonuzu kontrol edemediğiniz sürece, o sizi kontrol etmeye devam edecek. Böyle olduğu sürece tüm dünya sizin bile olsa asla mutlu olamazsınız.