TUNCELİ ya da Dersim’de yaşanmış olanların sonsuza kadar kapalı kalması mümkün değildi, işte açıldı, şimdi sorun yaranın nasıl sarılacağıdır.

Pandora’nın kutusunu açan, CHP’li Onur Öymen oldu! Öymen, böyle olaylarda “anaların ağlamasının normal” olduğunu söylerken Dersim’i örnek verdiğinde, bilmeden açtığı kapağın altından neler çıkacağının farkında değildi. Ne vahim olaylar yaşandığını bilmiyordu.
Halbuki tarihçiler yazmaya, belgeler kısmen yayınlanmaya başlamıştı. Başbakan dün bahsettiği belgelerden “Dersim Te’dip Harekâtı” adlı 1937 tarihli belgeyi, Kaynak Yayınları 1992’de yayınlamıştı mesela...
O kapağı açan Öymen olmasaydı bile tarihçiler döneme ilişkin Meclis tutanaklarından, yayınlanmış açık kanunlardan, Başbakanlık arşivindeki Bakanlar Kurulu kararlarından vahim şeyler yaşandığını görüyorlardı.
Feci olayları yaşamış olanlar da çocuklarına, torunlarına anlatmışlardı. Sarı Saltık soyundan Dersimli Türkmen Alevisi sevgili Hasan Saltık anasından dinlediği acılı olayları araştırarak sözlü tarih, yazılı belge ve fotoğraflardan oluşan koca bir arşiv kurmuştu mesela... Hafızalardan facialar silinmediği gibi birçok akademik araştırmalar da yayınlanmaktadır.
Arşivler açık mı?
Hafızalarda büyük izler bırakan tarihi olaylar sonsuza kadar üstü kapalı tutulamaz, sadece dar akademik çevrelerle sınırlı da kalmaz... Biri dokunur, ortaya dökülür.
Dersim olayı da öyle oldu, Onur Öymen dokundu, kapak açıldı...
Başbakan’ın açıkladığı belgelere itiraz etmek mümkün değildir. Hatta Başbakan’ın “arşivler açık” dediği sadece TBMM tutanakları ve Başkanlık arşividir. Asıl askeri harekâtla ilgili belgeler Genelkurmay’dadır ve arşiv açık değildir.
Dönemin hukuk tarihine ilişkin kendi araştırmalarımdan biliyorum, İçişleri Bakanlığı arşivleri de ancak sınırlı bir şekilde açıktır.
Yaşananların savunulabilir, mazur görülebilir tarafı yoktur... “Celal Bayar sorumluydu, zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Kaya sonradan Menderes’in arkadaşı olmuştu” gibi tevil çabaları komiktir.
“Hedefleri Atatürk’tür” demek de sorunu çözmez. Hele de mesele uluslararası çevrelerde tartışma konusu haline gelirse, bu itirazı kimse dinlemez.

Liderlere düşen görev

Önümüzde iki yol var: Karşılıklı duyguların kabarmasına son derece müsait bu yara üzerinden sonuçsuz kör dövüşüne kapılabiliriz. Böyle bir şeyin içeride ve dışarıda bugün öngöremediğimiz zincirleme reaksiyonlara yol açmasından kaygı duyarım.
İkincisi, meseleyi “yarayı nasıl sararız” düşüncesiyle ele almaktır... CHP’nin de söylediği arşivler açılsın, tarihçiler araştırsın... Bunun yanında bütün partilerin katılımıyla bir Meclis komisyonunun araştırma yapması, Meclis olarak özür dilenmesi, insani dramların çözümü için kayıpların tespiti gibi çalışmalarla bu yaranın “tedavisi”ni kendimiz yapmalıyız.
Bunun için biraz sakinleşmek, mevcut yüksek gerilimi biraz düşürmek lazım.
CHP liderinin Başbakan’ı “Ermeni diyasporasıyla aynı yere oturtması” üslup bakımından da esas bakımından da fevkalade yanlıştır. Başbakan’ın ikide bir Kılıçdaroğlu’nun etnik ve mezhep kökenine göndermelerde bulunması da hem üslup hem esas olarak fevkalade yanlıştır.
CHP liderine düşen, yarayı kabul edip nasıl saracağımıza dair öneriler getirmektir... Başbakan’a düşen ‘açılım’ yaparak yaranın Meclis’çe sarılması için inisiyatif almaktır.
Kavga konusu olarak kaldıkça yarayı azdırırız diye endişe ediyorum.