Sevgili Okurlar,

Sizlere ılık ilkbahar günlerinden birinde seslenebiliyor olmak beni çok mutlu yapıyor. Londra güneşli ve limonata tadında ilkbahar günlerini yaşıyor. Bu şehirde yaşamanın en büyük lükslerinden biri olan parklarda, şükür halinde yürüyüş yapıyorum. Yolumun üzerindeki irili ufaklı pek çok parkı geçerek, Green Parka geliyorum. Hiç bir plan program yapmadan, içimden gelerek, spontane şekilde yaşayabilmenin, anın keyfini tüm duyu organlarımla çıkarabilmenin mutluluğu ile yürüyüşüme devam ediyorum. Bu tür doğa yürüyüşlerinde, sadece bedenim için bir şey yapmış olmuyorum, ruhumu da güzel ve olumlu düşüncelerle beslemeye dikkat ediyorum. Düşünce kontrolü yaparak, seçimimi her zaman şükür ve denge içinde kalmaya özen gösteriyorum.

Denge içinde olmaya niyet ederek, her an  bu ruh hali içinde olmaya gayret ederek, nötr algı ve objektif olmaya çalışarak,  bireyselliği ve benmerkezciliği bırakarak, evrensel bakış açısı içinde yaşayabilmek en büyük hedef ve amaçlarımdan…

 Green Park@in bitimindeki Royal Academy Of Arts  gözüme çarpıyor birden! Londra’daki en sevdiğim mekanlardan bazıları hiç şüphesiz, müzeler ve sergi alanları.. Yürüyüşüme ara verip, renklerin dünyasına dalmaya karar veriyorum birden…

Richard Diebenkorn, bugüne kadar hiç duymadığım bir isim olarak karşıma çıktı.. Yepyeni bir ressam ve onun eserlerini öğrenebilme fırsatını görerek, hiç tereddütsüzce büyük ve ihtişamlı galeriden içeri daldım…

Diebenkorn,  1922 yılında, Amerika Birleşik Devletlerinin Oregon şehrinde doğar ve 1940 yılında, Stanford Üniversitesinde Daniel Mendelowitz  ve Arnautoff gibi isimlerle aynı atölyede çalışır. Mendelowitz, Diebenkorn’u, meşhur sanat koleksiyoncusu olan Gertrude Stein’In evine götürerek, kendisinin  Cezanne, Picasso ve Matisse gibi önemli sanatçıların eserlerini görmesini sağlar. 1943 yılında evlenen Diebenkorn, 1943 ve 1947 yılında Amerikan Deniz Yollarında görev alır. O çalışmalarında ise,  özellikle Cezanne, Paul Klee, Miro ve Rothko’dan etkilenir.

1947 yılında California Fine Arts okulunda, 1950 yılında ise, Albuquerque dönemi ismi altında, ilk avant-garde sanat çalışmalarına imza atar.

1993 yılına kadarki yaşamında, Diebenkorn pek çok soyut çalışmaları ile adını duyurur.

Diebenkorn, II. Dünya Savaşı sonrası Amerikan sanatının ilk isimlerinden biri olmuştur. Pek çok Amerikan sanat müzesinde, sanatçının eserlerine rastlamak mümkün iken, Londra’da, İngiltere’de 1991 yılından beri ilk kez gösterime girer. 

Amerika’nın Batı yakasının en önemli isimlerinden biri olur Diebenkorn. Eserleri, büyük kanvaslar üzerinde canlı renklerle dolu, şairane ve estetiktir. Eserleri sadece Kaliforniya’da  tanınmaz, evrensel bir ressam olmuştur.

Glorious, vivid - and underappreciated in the UK: Richard Diebenkorn, Cityscape #1. Oil on canvas, 1963. (Picture: San Francisco Museum of Modern Art.)

Danışanlarımla olan çalışmalardan da her zaman gördüğüm kadarıyla, kişi üretken olabildiğinde ve kendisini ifade edebildiğinde kendini seviyor ve iyi hissediyor. Üretebilmek, birşeyler ortaya çıkarabilmek, tükenmişliği yaşamadan, hayatı dolu dolu ve severek yaşayabilmemizi sağlıyor. Özellikle hanım danışanlarımla yaptığımız çalışmalarda, bu tema oldukça sık ortaya çıkmakta.

 Çalışmalarımda, hayatlarında sevgi ve tutku ile yaptıkları bir şey olmayan kişilerin, zaman içinde hedefsiz kalmaları sonucunda da, depresif belirtilere sahip olabildiklerini gözlemledim. İşte bu noktada bizler için en büyük tehlike, can sıkıntısının ya da üretken olamamanın iç sıkıntısını duymamızdır.  Kimi zaman, bizler bu can sıkıntısının kaynağını dahi bulamayız,  ruhumuzda ya da içimizde neler olup bittiğini anlamadan, bu sıkıntıyı başka yerlere, dışarıdaki kişilere yansıtırız. Kendimize, içimize bakmak yerine, dışarıdaki kişilere veya dışımızda oluşan olaylara takılabiliriz.

İşte sevgili okurlar, bu yüzden, kendi iç zenginliklerimizi fark etmeliyiz ve kendimize dönüp kendimizi daha çok geliştirme yolculuğuna başlamalıyız! Kendimizden dışarıda bir şeylere yönelmeyip, kendi iç zenginliklerimizi ortaya çıkarmalıyız! İşte üretebilmek, yaratabilmek, çalışabilmek ve işe yarayabilmek duygusu ile mutluluk ve denge içinde günler geçirebilmek mümkün!  

Yaratmak sayesinde, bizler, kendi içsel dengemizi  bularak, ben- merkezciliğimizden çıkarak, evrensel bakış açısına ulaşabiliriz. Yaratmak dediğimizde ise, kendimize uygun herhangi  bir etkinlik olabilir. Resim yapmak, yazı veya şiir yazmak, blog oluşturmak, kendimizi ifade edebileceğimiz her hangi bir el işi, müzik çalışmaları, spor etkinlikleri, gönüllü aktiviteler içinde kişilere yardım edebilmek.. Bütün bunların hepsi, bir şeyler yaratabilmenin mutluluğunu bize yaşatabilir.

Sevgili okurlar, bir başka önemli nokta ise, ‘yaratma’ eylemi içinde, anın içinde kalabilmek, anın içinde yaratabilmek, özellikle zihnimizi geçmiş ve gelecekten çekerek, sadece şimdiki ana çekebilmek mümkün oluyor. Aynı zamanda, zihin doluluğu yaratmadan, olumlu düşünceler ve olumlu ruh hali ile zihnimizi boşaltarak, meditasyon yapmış oluyoruz adeta!

Diebenkorn da ayni şekilde, tüm eserlerinin manevi, içsel amacının dengeyi bulabilmek olduğunu söyler! Sevgili okurlar, denge içinde, şimdiki anin içinde kalarak, geçmiş ve geleceği önemsemeden ve zihnimizde tutmadan, zihin doluluğu yasamadan, sadece yaratalım, kendi iç güzelliklerimizi yansıtalım!

Mutlu bir hafta dileklerimle