DİYANET İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez dün Fener Rum Patrikhanesi'nde Patrik Bartholomeos'u ziyaret etti.

Ziyaretin ayrıntılarını bugün gazetelerde okuyacağınız için neler konuşulduğunu yazmama gerek yok...

Ama bu ziyaret ile ilgili olarak peşinen söylemem gereken tek bir söz var: Diyanet İşleri Başkanı, "başkan" unvânı ile gidip de Patrikhane'yi ziyaret edemez!

Bunu açıkça yazdığım için Türkiye'de bir kesime son senelerde giderek hâkim olan Patrikhane paranoyasına kapıldığımı falan zannetmeyin...

 

FOLKLORİK MERKEZ

Patrikhane ile ilgili olarak "Fener, Vatikan hâlini alıyor" şeklindeki garip düşüncelere, "Patrikhane'nin İstanbul'dan çıkartılması gerektiği" gibisinden hazımsızlıklara yahut misyonerliğin alıp başını yürüdüğü misâli garip korkulara her zaman karşı çıktım. Ruhban Okulu'nun açılması gerektiğini savunanların yanında oldum ve Patrikhane ile Lozan Anlaşması'nın hiçbir alâkasının bulunmadığını, Lozan'da Fener ile ilgili olarak tek bir kelimenin bile geçmediğini de affınıza sığınarak hatırlatayım, ilk defa bendeniz yazdım!

Zira, bin küsur senedir vârolan Fener Patrikhanesi'nin birtakım çevrelerin iddia ettiği gibi "Eyüp Kaymakamı'na bağlı bir makam" değil, Ortodoks kilisesinin "primus inter pares"i olduğuna, yani "eşitler arasında birinci" kabul edildiğine, aslında tamamen Ortodoks dünyasına ait dinî bir mesele olan "ekümeniklik" konusunun da bizimle hiçbir alâkasının bulunmadığına ve Patrik'in bu unvânı kullanmasına müdahale hakkımızın olmadığına inanıyordum. Üstelik, Patrikhane'ye de defalarca gittim, zira bin küsur senelik Bizans Musikisi'nin son örnekleri Fener'de seslendiriliyordu, Ortodoks dinî musikisindeki "İstanbul tavrı"nın icra mekânı orası idi, "Lampadarios" ve "Protopsaltis"lerin bu toprakların tegannîsi olan karşılıklı icralarından da zevk alıyordum.

Hâlâ da aynı görüşteyim... Fener Patrikhanesi'nin bizim için öneminin siyasî yahut dinî değil, sadece "folklorik" olduğuna inanırım...

 

KİSVE DIŞARIDA KALMALI

Ama, bütün bu konular başkadır, eski asırlardaki "meşihat" makamının Cumhuriyet dönemindeki mukabili olan Diyanet İşleri Başkanı'nın kalkıp da Patrikhane'yi ziyaret etmesi ise bambaşka, olmaması gereken bir iştir! Prof. Görmez'in her vatandaş gibi Fener'i ziyaret etme hakkı tabii ki vardır fakat -cüppesini değil-"kisvesini", yani "başkanlığını" dışarıda bırakmak şartıyla...

Zira, İslamiyet'e göre kitap sahibi peygamberlerin getirdikleri dinler haktır fakat İslamiyet'ten sonra "neshedilmişlerdir"; artık "hak din" değildirler, beğenir veya beğenmezsiniz, fakat kural budur! Bu dinlere mensup olanların haklarının bazı şartlar dahilinde korunup gözetilmesi dinin gereğidir, ancak Diyanet İşleri Başkanı'nın "diyalog", "hoşgörü" yahut "çokseslilik" modasına kapılarak veya siyasî sebeplerle Fener'i ziyareti, yani Kilise'yi "din" olarak kabul etmesi tarihe de, geleneklere de, inanca da terstir ve yakışmaz! Hele, Türkiye'ye ait bir makam olan Patrikhane'den Atina'da cami açılması için tavassutta bulunmasını istemek ise asla!

Ulemâdan bazılarını bu "hoşgörü" uğruna çok yakında ellerinde birer mum ile "Kyrie Eleison" okurken görürsek hiç şaşırmayalım!

(Haber Türk gazetesinden alınmıştır)