1877-1880 yılları arasında İngiliz büyükelçisi olarak da görev yapan ve Musul yakınlarında Asur kentleri ile ilgili kazılar yaparak Asurbanipal’in kütüphanesini British Museum’a kazandıran kişi olan Austen Henry Layard Venedik’te satın aldığı bir tablo ile İtalyan bir tarihçiye

“…çok da ilginç olmayan bir tablo satın aldım. Bellini tarafından yapılan II. Mehmet tablosu olduğunu düşünüyorum. Tablonun başı çok kötü durumdadır ve acaba birisi yeniden boyamadan tamir edebilir mi merak ediyorum. Tablonun tarihi ve diğer bazı ayrıntılar şüpheye yer bırakmayacak kadar eserin orijinal olduğunu gösteriyor. Eğer kavuk da korunabilseydi çok değerli bir parça olabilirdi.’

diye yazar.

Ancak daha sonra tabloyla ilgili “harika bir parça”, “tahminimden daha az tahrip olmuş” ve “aslında tablom hakiki bir hazinedir” diye yazdıklarını değiştirir. Aslında tablo zamanla tahrip olduğu için yapılan rehabilitasyonda büyük bir bölümün yeniden yapıldığı iddia edilir ve çalışma için ‘vahim bir restorasyon’ denilse de Layard bu tablo ile ilgili yazılar yazar, sanat camiasının ilgisini ve merakını kabartıcı spekülasyonlarda bulunur.

Orijinalliğini kaybettiği düşünülen İkinci Mehmet’in tablosu Ulusal Galeri envanterindedir ama Viktorya ve Albert Müzesi’ne ödünç verilmiştir ve müzenin Ortaçağ ve Rönesans seksiyonlarında ticari ilişkiler sergisi kapsamında sergilenmektedir. Ödünç süresinin ne kadar olacağı bilinmemektedir.

Türkler ve Yunanlılar genellikle British Museum bünyesinde muhafaza ve tefriş edilen eserlere ve onları geri isteme işine daldıkları için diğer İngiliz müzelerinde nelerin olduğunu, neden olduğunu, nasıl geldiğini ve ne zaman oraların envanterine girdiğine eğilmez diye düşünüyorum. Viktoria ile Albert Müzesi bir Şubat günü 1854 yılında İmalat Sanayi Müzesi ismiyle 167 yıl önce doğmuştur ve ben de bu vesile ile kendisinden bahsetmek istedim.

1851 yılında Londra’da Osmanlı Devleti’nin de temsil edildiği, sanayi gelişimine de ışık tutan bir sergi gerçekleştirilir. Bir yangınla yok olan bu saray 1851 yılındaki Büyük Sanayi Sergisi’ne ve ortaya çıkardığı Londra’nın en kıymetlilerinden 3 adet müzesine götürür bizi…her yaştan ziyaretçi çeken ve her daim kıymetli…güncel isimleriyle Viktoria ve Albert Müzesi, Doğa Tarihi Müzesi ve Bilim Müzesi.

Müze, kocasının ölümünden sora adeta hayata küsen Kraliçe Viktoria’nın kamuoyu önünde yaptığı son iştir, 1899 yılında binanın temel atma törenine katılmıştır. Büyüklüğünden, galerinin sayısından, çektiği ziyaretçiden veya bütçesinden bahsetmek gereksiz ama 2 milyondan fazla esere sahip olması çarpıcı değil mi? Hem de dünyanın dört bir yanından. Londra’nın güzel bir semtlerinden birinde, Albertopolis’in merkezinde…

Dünyanın en büyük İznik çini koleksiyonuna sahip olduğunu da ekleyeyim. Doğunun çini sanatı ve eserlerinin güzelliğini, sergilendikleri yerlere uyumunu görünce özenirsiniz, sinirlenirsiniz ve bu duygu geçişleri daha da allak bullak olmanıza sebep olabilir. Bu durumda müze kahvesindeki tatlı ve çay çeşitlerine göz gezdirerek ara vermenizi tavsiye ederim. Onlar da çok lezzetliler ve size üzüntünüzü unutturabilir bir nebze.

Geri döndüğünüzde hatırlamalısınız ki Türk ve İran çini sanatının eserlerinin en iyi analiz edileceği yer V&A Müzesi’dir. Hepsi sergilenemese bile bu müzedeki çini envanteri o kadar muhteşemdir ki İslam Sanatı, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı çini desenlerini çalışmak için Şam, Tebriz, Kahire’ye gitmeniz veya Edirne Üç Şerefeli Cami’yi, Bursa Muradiye Külliyesi’ni, Bursa Yeşil Türbe’ye gitmenize gerek kalmaz adeta. Yani doğu sanatı çalışan Avrupalı sanatçıların ve akademisyenlerin eserleri yerlerinde görmelerine gerek kalmayacak çeşittedir bu müzenin envanteri.

Sultanahmet Camisi’nin kayıp çini panolarının nasıl ve ne cüretle götürüldüğünü sorgularken koruyamayan, aşırılmasına aracılık edenlerin olduğunu da hatırlamak da gerekir. Ya da bazı camilerin dokunmaya kıyılamayacak kıymette çinilerinin üzerini delerek elektronik namaz saatleri bilgisini asılması?

Bu durumda bilinç seviyemizi sorgulamamız gerekmez mi? Türkiye gibi Yunanistan’dan daha fazla Yunan uygarlıkları eseri bulunduran bri ülkenin eğitim müfredatına sanat dersi eklemesi uygun olmaz mı?

Bunun yanında olayları şartlarında değerlendirmek ve eserlerin batı uygarlığında çokça değer gördüğünü düşünmek de olası. Ayrıca doğu kültürünü temsil ettiklerini de düşünmek mümkün. Bu şahane görünümlü desenler doğdukları yerde olsaydı bu kadar şahane olamayabilirlerdi her zaman.

İlk müdürünün “ilgisizliği hak etmeyen koleksiyonların sığınağı” der, ana vatanlarında gördükleri muamele akla gelmez mi?

Dünyanın en romantik müzesi kabul edilen Victoria ile Albert Müzesi bir zamanlar Osmanlı olan ülkelerden ve komuşularından gelen eserlerden oluşmuyor elbette. Bir gün gezmeye gitmeye karar verirseniz dünyanın en büyük ve iddialı güzel sanatlar müzesi ve hatta atölyesi olduğunu hatırlamalısınız. Süsleme sanatları eserleri ve klasik ve modern tasarım eserleri ile….

Müzenin ilk yıllarında İtalya’ya kadar gidip antik eserleri yerinde tecrübe etme imkanı bulamayan sanat öğrencileri için dünyanın en bilinen kıymetli eserlerinin birebir kopyaları yapılır. Ayrıca Raphael’in çizimlerinden Elton John’un taşlı gözlüklerine, İngiltere’nin en ünlü yatak odasından Charles Dickens’ın kalemlerine kadar yerel eserleri ile muhteşemdir.

Sonsuz kapasitesi olan bir çantaya benzetilen bu müzeyi sanatçı iseniz, sanata ilginiz var ise, müze gezgini iseniz, mutlaka gezmeniz gerektiğini düşünüyorum. Küçük bir İran, biraz İtalya, zengin Asya, azıcık Amerika…

Ayrıca “Epic Iran” konulu sergi 12 Eylül 2021 tarihine kadar devam edecek.