“Diren! Ey kalbim Diren!

Yenilme

Sen benim silahımsın 

Aşkımsın.” 

 

Yazacak bir şey kaldı mı sahi ya da anlatacak

Bir ben mi sustum, bir benim mi kelimelerim tükendi…

Londra’ya erken uğramış baharı mı yazmalı

Çiçekleri açmış ağaçları mı

Nehrin taşan sularını mı

Müzelerimi yazmalı, sokakları mı 

 

Bir ben mi sustum, bir benim mi kelimelerim tükendi…

 

Kalabalıklar öfkeli 

Arkadaşlar şüpheli

Sinirli dudaklardan küfürler boşalırken

Herkes hakim

Herkes savcı

Herkes masum

Herkes suçlu

 

Sevgililer elele parklarda oturup geleceği düşlemiyor

Gençler, gençliğini yaşayamadan hızla yaşlanıyor

Ne hayalleri kaldı ileriye bakan 

ne dillerinde aşk sözleri

Şiirlerde bitti artık

Siyaset kirletti hepimizi, aynı sokakları kirlettiği gibi 

 

Bir ben mi sustum, bir benim mi kelimelerim tükendi

 

Yine bir çocuk öldü

Berkin öldü 

Ve şimdi bir anne daha yaşayan ölü 

Dünyaya lanet ederek laf olsun diye yaşıyor

Berkin öldü sebebini bilmeden

Abileri var şimdi Ali gibi, Ethem gibi, Abdullah gibi, Mehmet gibi

 

Bir ben mi sustum, bir benim mi kelimelerim tükendi

 

Bu dönemi anlatan yeni bir alfabe yeni bir dil olmalı 

Bunun adı “utanç” olmalı…

Utanç harfleriyle anılmalı bu tarih.

Bizler şahidiz.

Göz yaşlarıyla sokaklarda yürüyoruz.

Her ekmek almaya artık açlık değil göz yaşı eşlik ediyor

Boğazımda sanki bir yumruk…

Ben sustum…..

 

“Diren! Ey kalbim Diren! Yenilme 
Sen benim silahımsın 
Aşkımsın. 

Yollarda yaprak döküntüleri

Çocuk ölüleri 
Ve göğsümüzde bir kefen olarak taşıdığımız

Bahar 
Kuşlar uçardı 
Tarhana kokularının göğe yayıldığı 
Küçücük evlerin üzerinden insanlar ağlardı durmadan 
Sokaklar kıpkırmızı olurdu 
Kahır ve acıdan. 

Ve insanın etine sokulmuş bir bıçaktır 

Artık

Yaşamak 

Yaşamak…”

 
Özkan Mert