“Kaybettiklerim arasında en çok beynimi özlüyorum” demiş Mark Twain...

 

 

Aile hekiminin küçücük odasında öyle uzun beklemişim ki,

 doktorun yanına ulaşabildiğimde ne için orda olduğumu unuttum.

 

Sabahları bir tane içmem gereken vitamini

kimbilir kaç kere içtiğimi bile hatırlamıyorum. 

 

Komşuların adlarını unutuyorum,

eski karısının adıyla kart yolluyorum v.s ...

 

Onun için karar verdim,

bundan sonra rengini, çizgisini değiştirenlere kızmayacağım.

 

Bir bakıyorum gazeteci birinin dün savunduklarıyla,

bugünküler arasında dağlar kadar fark var... 

Öyle değişmiş ki, mübarek sanki iki ayaklı bukalemun. 

Hop televizyon kanalı değişiyor, 

programın içeriği değişiyor, 

bakışları bile değişiyor,

Konuşurken yere bakan adam şimdi ekranda insanın gözünün içine içine bakıyor...

 

Mesela hatırladıklarım arasında biri var,

bundan bir veya iki sene önceydi.

Hükümet karşıtı bir sanatçıyla yaptığı söyleşide,

bale gösterisinde kafasını öne eğen başbakan için,

“neden farklılıkları kabul edemiyoruz, belki de oda size, baleyi niye seyrediyorsunuz diye sorabilir” diyecek kadar muhafazakar bir bakış açısında olan bu gazeteci/televizyoncu, 

gezi olaylarından bu yana bir numaralı hükümet düşmanı oldu. 

Yazıları sanal alemin duvarlarında okunma rekorları kırdı.

 Peki bu adamın bu keskin dönüşünü herkes unuturken ben neden unutamıyorum?

 

Bir örnek daha;

 

15 yılı aşkın radyo yaşantımın son 11 yılı bu hükümete denk geldi.

Her Ahmet Kaya şarkısı çaldığımda yönetmelik tarafından ikaz edildim.

 Dilimde tüy bitti müziği kirletmeyin, müzik evrenseldir, yapmayın diye... 

Ben o günleri hiç unutmadım ama Gülten Kaya unutmuş olacak ki 10 yıl gecikmeli bir ödülü almaya gidiyor.

 “Ben bu ödülü alamam, 10 yıldır aklınız nerdeydi” diye soramıyor.

 İşte, ya unutuyor ya unutuyor...

 

Ben nerden geldim ki şimdi bu konuya...

 

Ama nasılsa zaman gelir yine unuturuz...

 

Yazdıklarımızı da , gördüklerimizi de, okuduklarımızı da...