17 Kasım Perşembe gününden 19 Kasım Cumartesi gününe kadar Alman Sosyaldemokrat Partisi Türkiye'de Sosyalist Enternasyonal üyesi CHP'de ve KKTC'de de "sosyaldemokrat bayrağı dalgalandırdıklarını" iddia eden CTP ve TDP'de eksikliğini hep eleştirdiğim çok değerli bir toplantıda sürekli dinledim ve öğrendim. Partimin Türkiye Politikaları Birimi Başkanı federal milletvekili dostum Dietmar Nietan ile birlikte Friedrich Ebert Derneği ile TESEV'in ortaklaşa düzenledikleri bir toplantıda Mısır, Tunus ve Libya'daki son gelişmeleri iki gün boyunca farklı bakış açılarından dinledikten sonra son günü de sadece Suriye'ye ayırdık. (Elbette aynı gün CHP İl Merkezi'nde kardeş partimiz CHP'nin milletvekilleri Melda Onur, Şafak Pavey ve Süleyman Çelebi ile de görüş alış verişi ihmal edilmedi).
Suriye tartışmalarına Türkiye'de yaşamakta olan genç Suriyeli muhalif üniversiteli gençlik de katıldı.
CHP'li dostlarıma sürekli birbirlerine karşı basın toplantıları yapmak ve birbirlerini eleştirmek yerine bu konularla daha fazla ilgilenmelerini önerebilirim. Meydanı iktidardaki AK Parti'ye bırakamayacakları kadar "hassas bir coğrafyanın Sosyalist Enternasyonal üyesi parti sorumluluğuna" sahipler. Keşke pratikte de bunu kanıtlasalar. CHP'li bir milletvekilinin "vicdani ret" olanağını "en büyük vatan hainliği" olarak tanımlamasının sosyaldemokrasi ile olan temel çelişkisini yazmaya utanıyorum ama o bir sosyaldemokrat olarak basın toplantısında bunları söyleyebiliyor.
CTP'li ve TDP'li dostlarım da KKTC sınırları içindeki tartışmalara kendilerini hapsettikleri oranda kendi, kendilerini izole etmiş oluyorlar.
Karpaz'dan hiç uzak olmayan Suriye'de kıyamet kopuyor. Mısır ya da Tunus Kıbrıs'ı çok ilgilendiriyor. Bu konuda siyasi partilerin Lefkoşa ya da Girne'de uluslararası konukları davet edip "Ortadoğu'da son durum ve KKTC'ye etkileri" tarzı bir tartışmaya öncülük ettiklerini duydunuz mu?

Avrupa'daki sosyaldemokrat yoldaşları ile görüş alış verişi yapsalar belki de çok sağlıklı ve KKTC için yararlı diyaloglara da yararları olur. Ben iyimserim ve bu tarz toplantıların yapılacağı umuduyla bekliyorum.

Alman sosyaldemokratları uzaktan konuşmuyorlar sorunlar hakkında. SPD'nin Türkiye'den sorumlu kadroları, Frriedrich Ebert Vakfı'nın bölgedeki tüm temsilcileri İstanbul'da Mısırlı, Tunuslu, Libyalı, Suriyeli ve Türk gazeteciler, bilim adamları, politikacılar ve muhaliflerle tartışıyorlar. Alman Büyükelçiliği üst düzey temsilci ile Suriye toplantısına katılmayı ihmal etmedi. Almanya İstanbul Başkonsolosu şahsen üç gün boyunca her konuşmayı dinledi. Eski Schröder Hükümeti'nin Dış İşleri Bakanlığı Devlet Bakanı ve federal milletvekili Günter Gloser sadece Suriye konusunda bilgilenebilmek için Cumartesi sabahı İstanbul'a geldi. Çünkü iki yıl sonra oluşacak yeni Alman Hükümeti'nin Ortadoğu Politikası'nda sorumluluk taşıyacak.
Bu toplantının ardından SPD Heyeti iki gün boyunca Diyarbakır, Batman, Hasankeyf, Midyat, Mor Gabriel, Mardin ve tekrar Dirabakır'da temaslarda bulunacak.

İşte CHP'li, CTP'li ve TDP'li dostlarımın kulakları çınlasın: "sosyaldemokratız" demek tek başına az. Sosyaldemokratlar yaşadıkları coğrafya içinde büyük sorumluluklar taşımaktalar.
CHP aslında çoktan Türkiye'de dev bir "Arap Baharı ve Sosyaldemokrasi" Konferansı gerçekleştirmeliydi.
KKTC'de "Suriye'nin Yarını ve KKTC Açısından Önemi" konulu siyasi konferansa bir çok başka ülkeden sosyaldemokrat koşa,
koşa gelirlerdi.

SPD İstanbul'da dinledi, tanıdı ve yarının önemli roller üstlenecek Ortadoğulu şahsiyetleri ile değerli diyaloglar oluşturdu. İktidara talip ana muhalefet partisi iktidarı üstlendiğinde Dış Politika'da sosyaldemokrat imzayı ancak bu şekilde atabilir çünkü!
Aslında bu toplantıda KKTC'den de konuklar olmalıydı. Ama Lefkoşa'da oturup davetiye beklerseniz tüm gelişmeleri gazeteden okumak dışında bir şansınız olmaz.

Toplantının en çok konuşulan sorusu ise "Türkiye Arap Ülkeleri ve Halkları için bir model mi?" oldu.
Bu soruya Alman arkadaşlarımın cevabı "Türkiye'nin son yıllarda attığı dev adımlar net. Ancak bu Türkiye'nin modelliği için yeterli mi?" ya da "Türkiye kendi çözmesi gereken sorunlarla doğru model mi?" soruları.
Arap konuşmacılar ise çok açık ve net "Türkiye'nin sorunları olabilir ama Türkiye bizim çok önümüzde. Biz Türkiye'nin seviyesine erişebilsek mutlu oluruz. Bu anlamda Türkiye bizim için elbette bir model."
Türkiye tüm katılımcılar tarafından çok övülen bir ülke idi. 2002 öncesi Türkiye hakkında bu tarz toplantılarda konuşulanları bilen biri olarak çok mutluyum gelinen noktadan.

İkinci ana soru ise "Suriye Halkının diktatöründen kurtulabilmesi için Türkiye'ye düşen rol" idi.
Hem Avrupalılar, hem diktatörlerini devirmiş Arap ülkelerinden gelen konuklar ve Suriyeliler Türkiye'den çok şey beklemekteler.
Suriye Halki için anladığım kadarıyla Türkiye'ye  özellikle İran'ın Suriye'ye çok karışıyor olmasından dolayı büyük bir sempati duymakta.

Türkiye'nin işi gerçekten zor. Ancak öte yandan Türkiye'nin Arap Halkları nezdinde her geçen gün artan itibarı ve dünya kamuyoyunun Türkiye'yi bu coğrafyada "demokrasinin en uç karakolu" olarak görmesinden kaynaklanan beklentileri Türkiye'nin işini kolaylaştırmamakta.
Önümüzdeki günler sıcak olacak. İçinde yaşadığımız coğrafya çok ısınacak. Türkiye ve Türkler olarak hazır olmak zorundayız.