Türkiye’nin yer aldığı jeopolitik çevre ve coğrafi konum, sahip olduğu tarihi ve kültürel miras ve bağlar da eklenince kritik bir önem arz ediyor. Söz konusu jeopolitik realiteye bilhassa AK Parti iktidarları döneminde başlatılan ve sürdürülen aktif dış politika da eklendiğinde Türkiye’nin bölgesel  ve küresel gelişmelere müdahil olma potansiyelinin ciddi oranda arttığı da görülüyor. 

Avrupa’nın yedinci dünyanın 16. büyük ekonomisine sahip olmak, Çin’den sonra en hızlı büyüyen ülkeler grubunda yer almak, siyasi istikrar açısından da boşluğun olmayışı Türkiye’nin gücüne güç katan ve çevresindeki olayları şekillendirme gücünü artıran unsurla olarak görülüyor. Genç nüfusu ve sayıları 180’i bulan üniversitelerde eğitim gören nitelikli insan sermayesi ile de Türkiye, çoğu ülkenin gıpta ile baktığı bir seviyeye yükseldi.

Dünyadaki enerji kaynakları, enerji arz ve talebi, AB Başta olmak üzere tek bir ülkeye enerji bağımlısı olmaktan kurtulmak amacıyla kaynakların çoğaltılması, enerji güvenliğinin ve dağıtımının rasyonel ve ekonomik temellere dayandırılması gibi arayışlar da Türkiye’yi merkez ülke yapmaktadır. TANAP projesinin başlatılması ile daha da belirginleşen enerji koridoru olma yolunda atılan adımlar Türkiye’yi dokunulmaz kılacak gelişmelerdir. Paradoksal görünse de diğer yandan Türkiye’nin jeopolitik önemini artıran bu gelişmelere karşı olanlar açısından bakıldığında Türkiye hedef ülkeye dönüşmektedir zira bir taraftan statükoyu bozuyor diğer yandan güç dengelerinde özgül ağırlığı belirgin bir alan açıyor kendisine.

Türkiye’nin gücüne güç katan yeni jeopolitiğini doğru okuyan ve bir avantaja dönüştüren kuşkusuz AK Parti hükümetleridir. Türkiye büyüdükçe ve özellikle bölgesinde kendisine alan açtıkça, bu alanlarda yıllardır sorgusuz sualsiz hakimiyet sürdüren güçlerin rahatsız olduğu görülüyor. Türkiye eskisi gibi kış uykusundan uyanmasaydı, toplumun inanç ve kültürünü yansıtan, yani Türkiye’nin sosyolojisini gerçek manada iktidara taşıyan bir siyaset üretemeseydi bugün gördüklerimizin çoğunu görmez, bugün yaşadıklarımızın çoğunu yaşamazdık. Türkiye uyandığı, artık ben de varım dediği için başına çorap örülmeye çalışıyor.

Türkiye başladığı yürüyüş ve koşudan nasıl döndürülür hesabı yapanların farklı projeleri hayata geçirdikleri görülüyor. Hükümeti seçimlerde geriletmek ve devirmek mümkün olmadı. Her girdiği genel ve yerel seçimleri kazanan bir hükümet var ve ayrıca halka sunduğu referandumlarda da istediği sonuçları elde etti. Bu şu anlama geliyor: Demokratik yollarla AK Parti hükümetinden kurtulmak mümkün değil. İşte bu noktada demokratik görüntülü başka yol ve yöntemlerin denenmesine başlandı.

Elbette demokratik talepler sadece sandık başında dile getirilmez. Şiddet ve teröre başvurmadan, kamu düzenini bozmadan, sivil ve resmi hedeflere saldırmadan demokratik talepler gösteri ve yürüyüşler ile dile getirilebilir. Ancak Türkiye’de demokratik hak talebi kisvesi altında veya en azından başlangıçta bu imajın daha ön planda olduğu bazı gösteri ve yürüyüşlerin hiç te bu amaca hizmet etmediği görüldü. Gezi Parkı olayları masum gençlerin ağaç ve çevre sevgisinin ifadesi gibi sunuldu ancak daha ikinci ve üçüncü gününde ne kadar hükümet karşıtı güç ve odak varsa olaylara karıştı, yaktı, yıktı ve isyan çıkardı. İstanbul’da küçük bir parkta başlayan olaylar kısa sürede Türkiye’ye yayıldı. Herhalde bir tesadüf değil bu kadar kısa sürede aynı dil, yöntem ve söylemle onlarca ile yayılması olayların ve gösterilerin.

Hükümeti köşeye sıkıştırmak için neler dendi neler. İŞİD destekçisi dendi ama aradan üç-beş ay ya geçti ya geçmedi IŞİD’le mücadele için Türkiye’nin kapısı çalındı. Hükümetin meşruiyetine gölge düşürmek için içeride ve dışarıda başlatılan bu yıkıcı kampanya da sonuç vermedi. Paralelciler başta olmak üzere hükümet karşıtları ABD ve AB başkentlerinde hükümetin otoriterleştiği ve meşruiyetini kaybettiğini savunan mektuplar yazdılar, toplantılar düzenlediler. Bunlar da bir sonuç vermedi. Çünkü Türkiye’nin son 12 yılı demokratikleşme ve sivilleşme açısından bakıldığından son 50 yılına bedel gelişmelere tanıklık etti.

Şimdi de bir başka senaryo hayata geçirilmeye çalışılıyor. Nokta saldırılar ile hükümetin olayları kontrol edemediği ve edemeyeceği imajı yaratılmak isteniyor. Seçimlere doğru iktidar yıpratılmya, Davutoğlu’nun liderliğine gölge düşürülmeye çalışılıyor. Milletimiz buna geçit verir mi? 2002, 2007 ve 2011 genel seçimlerinde olduğu gibi 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde de vermeyeceğini ve Türkiye’nin üzerinde gözü olanların hesaplarını bozacağına hep birlikte göreceğiz.