Genel yayın yönetmeni, haber müdürü, reklam müdürü ve diğer tüm Hürriyet Gazetesi çalışanları! Tiraj ve reyting denilen fani ölçekleriniz her ne olursa olsun, size bir teklifim var arkadaşlar! Cenaze ilanlarının, ölüm ilanlarının, taziye mesajlarının yayınlanmasında bir ilk olduğunuzu  bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bilir. Gazetenizdeki değişmeyen ve markalaşmış sloganınız, "Türkiye Türklerindir!" sözünün ırkçılıktan kaynaklanmadığını, bu ülkeyi kuran, bu ülkenin istiklali için savaş vermiş her vatandaşımıza ve onların nesiller boyu mirasçılarını Türk kabul ettiğimizi, Türk sözünün bir vatandaşlık, bir vatanseverlik bağı olduğunu da hepimiz biliriz.

Bu ülkedeki tüm merhumlarımıza, tüm şehitlerimize, rahmetli olmuş tüm vatandaşlarımıza, büyüklerimize, kardeşlerimize, evlatlarımıza elbette saygın duyuyorum.

Çok zengin, holding  kurucuları  iş adamlarımızın, eski siyasetçilerimizin  bir sayfa büyüklükteki taziye ilanından sonra bu sayfaların en arkasında kibrit kutusu büyüklüğünde (gençler kibrit kutusunu  bilmezler onlar için de gözlük camı örneğini vereyim, gözlük camı büyüklüğünde veya kullandıkları cep telefonu ekranının üçte bir, hatta dörtte bir büyüklüğünde)şehit ilanlarını içime sindiremiyorum. Kanıma dokunuyor.

Zengin olsam, param olsa, neyse parası on katını vereceğim ve sıkıntımı gidermeniz için size müşteri olarak başvuracağım. Ama böyle bir imkanım yok. Hatta gerçekten zengin olsam bir gazete ben çıkartacağım ve bu millete parasız dağıtıp bu sıkıntımı daha da derin bir şekilde gidereceğim. Ama ben ucuz yaşayan, belli bir çerçeve içinde yaşayan bir vatandaşım.

Şehit ilanlarını diyorum. Baş sayfaya, birinci sayfaya basın. En kıdemsiz erden, en kıdemli generale kadar basın. Çünkü her ne kadar çayda dem, askerlikte kıdem diyorsak da, en kıdemsiz er demek, henüz hayatının baharında bir delikanlı demektir, en kıdemli general ise artık bu delikanlıların babası hatta dedesi yaşlarda olacak büyük, yaşlı, başlı adam demektir. Her bir şehidin  ilanının büyüklüğü en az cep telefonu ekranının tamamı kadar olsun. Veya bir otomobilin dikiz aynası kadar olsun. Ama ufacık, küçücük bir kibrit kutusu kadar, ilkokul çağındaki çocuklarımızın taktıkları gözlük camı kadar olmasın.

18 martın şehitler günü olduğunu biliyorsunuz. O gün gazeteniz birkaç  ek çıkartsın. Son bir  yıl içinde, 5 yıl içinde, son on yıl içinde, son yirmi yıl içinde şehit olan vatandaşlarımızın listesi yayınlasın. Mümkünse fotoğrafları ve doğum tarihleri, memleketleri ve nerede, nasıl, niçin şehit oldukları ile birlikte yayınlansın.

Sizden daha genç , sizden daha kıdemsiz gazetelere de bu şekilde çok iyi seviyede örnek olabilirsiniz.

Size biraz maliyet getirecektir bu. Ama siz bu maliyetin altından kalkabilecek güçtesiniz. Çünkü bağrı yanık babalar, göz yaşları dinmeyen analar, aşkı hala süren eşler ve ruhları yaralı evlatlar dışında diğer her kim varsa, nerede ve nasıl yaşıyorsa, her ne iş yapıyorsa, şehitlerimizi unutuyorlar! Kin, nefret, intikam, düşmanlık, kibir, ego, hırs duyguları unutulmuyor ve hep taze tutuluyor ama şehitlerimiz unutuluyor! Şehitlerimizi unutmaya hakkımız yok! Çünkü normal hayatına devam eden her kim varsa, her neredeyse, her nasıl yaşıyorsa, bunu şehitlerimize borçludurlar! Devletin en büyük makamlarında oturanlar, Siyasetçi, bakan, milletvekili, gazeteci, savcı, hakim, avukat, öğretmen, marangoz, mobilyacı, doktor, cerrah, denizci, bakkal, simitçi, market patronu, holding patronu, armatör, sporcu, futbolcu, artist, şarkıcı, muhasebeci, mühendis, öğrenci, profesör, terzi, berber, manav, ayakkabıcı, matbaacı, yazar, her kim varsa, hepiniz bu ülkede düşman askerlerinin ve onların içimizdeki iş birlikçilerinin saldırılarına uğramadan henüz yaşıyorsanız bunu şehitlerimize, askerlerimize, polisimize borçlusunuz.

Elbette onlar her yere yetemiyorlar! Çünkü onlarda sizin gibi insan, onların da iki gözü, iki bacağı, iki kolu, iki kulağı ve bir beyni vardı ama neticede canlarını vermişler mi? Vermişler! O halde onlara gerekli saygıyı duymalıyız.

Ve devlet! 65 yaş üstü insanlara bazı ulaşım kolaylığı, bedava seyahat gibi imkanlar sağlıyorsunuz! Gerek yok! 65 yaş üstü olup da taşı sıksa suyunu çıkartacak insanlar var! 65 yaş üstü olup da bir teğmenin, bir astsubay başçavuşsun aldığı maaşın yüz katını, on katını, beş katını, üç katını kazananlar var. Şehitlerin geride bıraktıkları emanetlere dikkat edin! Onların eşlerine hemen devlet kadrolarında iş verilmelidir. Kontenjana falan boş verin. Nasıl bazı bakanların, bazı milletvekillerinin yirmi tane danışmanı var. Onlar da emniyet teşkilatının, eğitim müdürlüklerinin danışmanları oluversinler! Ne çıkar! Onların evlatlarını üniversitelere, arzu ettikleri yüksek okullara sınavsız ve parasız yerleştirin. O evlatlar için 5 yıldızlı Hilton seviyesinde yurtlar inşa edin! Çok mu zor! Nerelere para bulunmuyor ki! Onların  anneleri, babaları yıkıntı, çöküntü, bodrum katı gibi evlerde oturuyorlarsa onlara en iyi, en uygun evleri satın alın ve tapusunu da onların ceplerine koyun! Türkiye Cumhuriyeti devleti bunu yapar mı? Yapar! Bu gücü var mı? Var!

Her  lafın başında ‘’ Önce sağlık!’’ deriz! Ama şehitler sizin, bizim ‘’ Önce sağlık!’’ dedikleri canlarını hiç tereddüt etmeden  ve sadece sizler ‘’  önce sağlık!’’ diyerek günlük hayatınıza devam edin ve ömrünüzü, hayatınızı huzur, sağlık içinde de tamamlayın diyerek verdiler!

Ateş düştüğü yeri yakıyor! Ateşten fazla uzaklaşmayın! Sıcaklığı biraz kalbinizi ısıtsın diyorum.

Türk Devleti ve Türk gazeteleri elbette şehitler için saygı, ciddiyet, özen gösteriyor. Ama milletçe, devletçe bu kadarı ile yetinmeyelim diyorum.