Bir şehri gezmek, havasını solumak sonra da onu anlatmak kolay değil… Derlerki… Bir şehrin talihsizliği o şehri kalbiyle hissedip yazanların azlığıdır. Almanya’nın Tübingen kenti de böyle galiba… Yazanı az… Halbuki 19. yüzyıldan beri ‘Şairler ve düşünürler şehridir. Bir üniversite şehri… 90 bin civarındaki nüfusun 28 bini üniversite öğrencisi.Eski şehir dokusu…  Şehrin tam ortasından geçen Neckar nehrinin kattığı romantizm… Dar sokaklar, kaldırım kafeleri, barlar, restoranlar…

 

Tübingen Üniversitesi 1477’de kurulmuş… Tıp, arkeoloji, tıp alanında dünya çapındadır. Tübingen için ‘Tübingen bir üniversite şehri değil, bir üniversitedir’ denilir…Gerek şehir gerek üniversite ile bağlantılı kişilerden bir çırpıda akla gelenler… Keppler, Uhland, Hölderlin, Hesse, Hegel, Mörike, Alzheimer, Bloch… Bilen bilir, her dalda kilometre taşları…

 

Haftasonunu eşimle defalarca gittiğimiz, neredeyse her sokağı aşina Tübingen’de geçirdik… Sanki Ortaçağ’a girdik… Hani Yahya Kemal Beyatlı Madrid’te elçi iken bir şatoyu gezmek istemiş… Rehber ‘Aman hazırlıklı olun, Şimdi şatoya değil Orta Çağ’a giriyoruz’ demiş… Onun gibi bir şey… Örneğin, Eski şövalyeler akademisi (Collegium Illustre) 1588’den 1592’ye kadar inşa edilmiş. Otuz Yıl Savaşı’na kadar tüm Avrupa’daki Protestan aristokrasinin akademisi olmuş. 1817’den beri Katolik öğrencilerin koleji…  

Tübingen’i anlatmak için sayfalar yetmez ama en etkilisi filozof şair Johann Christian Friedrich Hölderlin galiba… Tüm uğraşların en masumu şiirdir’ diyen şair Hölderlin Tübingen’de Hölderlinturm kulesinde hayatının büyük bir kısmını, tam 39 yılını geçirmiştir, bir akıl hastası olarak. 1770’de Neckar Irmağı kıyısındaki Lauffen’da doğan şair, 1843’de yine Neckar kıyısındaki  bu kulede ölür.

Varlığını hiçbir zaman hatırlayamadığı öz babasını iki yaşındayken kaybeden bu dahi, ölümünü hiç unutamadığı üvey babasını da dokuz yaşında kaybeder… Annesine sığınır her seferinde… Kendisine şizofreni teşhisi konduğunda 32 yaşındadır. Hölderlinturm denilen o meşhur sarı odada 41 yıl boyunca yaptığı yegane şey piyano çalmak, kitap okumak ve şiir yazmaktır. Romantik şairin bu dönemde bin üç yüz sayfa şiir yazdığı söylenir. Araştırmalara göre, eserlerin en küçük bir dilbilgisi hatası içermez.

Tübingen bugün de o sarı kule ile ünlüdür, bir odasında üzerinde şairin parmaklarının gezindiği piyano var… Bu hüzün Tübingen’e hep eşlik eder, ‘Neckar nehri bile Hölderlin’in kulesinin önünden geçerken sessizleşir, onun çığlığını duyabilmek için’ derler… Eşimle her defasında olduğu gibi Tübingen’i arşınlayıp Bursagasse’deki kuleye gittik… Hölderlin’i konuştuk… Ona Alman dilinin en lirik en şizofrenik şairi diyorlar… Yaşadığı dönemde değeri bilinmeyen hatta küçümsenen Hölderlin, yirminci yüzyıl başında yeniden keşfedilmiş ve yüceltilmiş… Fırsatınız olursa Tübingen’i gezip tarihin bir parçasını yaşayın derim…