Atalarımızın çok güzel bir sözü var "İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır" diye.

Bayılıyorum bu tavsiyeye.

Empati aşılıyor, kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapmana engel oluyor.

Atasözünü neden hatırlattığıma gelince; Taksim Gezi Parkı'nda yaşananlar dış basında ve dış medyada bol bol yer aldı.  

Özellikle Reuters, CNN International gibi uluslararası medya kuruluşları Taksim Gezi Parkı'nda yaşananları eskilerin deyimi ile "Tekmili birarada" saatlerce canlı yayınla dünyaya duyurdular.

 

Dış basın da, özellikle de batı dünyası olarak tanımlanan Avrupa Birliği ve ABD'deki basın da ön sayfalarının neredeyse tamamını kaplayan resimlerle okuyucularına duyurdular Taksim Gezi Parkı'nda yaşananları.

 

Görevleri zaten bu.

Dünyadaki olayları izleyicileri ve dinleyicilerine sansürsüz ve yorumsuz olarak aktarmak.

 

Buna karşın yaptıkları ve yayın prensipleri hiçte adil değil üstelik taraflı da. Savundukları ve öğündükleri medeniyetlerinin temel hak anlayışı ile hiç de bağdaşmıyor.

 

Dünden beri yana yana, İngilizcemin çok iyi olması nedeni ile İngiliz basınını takip ediyorum. İngiliz basının önde gelen gazetelerinden olan Daily Telegraph'ı, The Guardian'ı, The Times'ı, Independent'i ve ulaşabildiğim diğerleri ile bulvar gazetelerini didik didik ettim Londra'daki protesto ve gösterilerde yaşananları okuyucularına nasıl aktardılar diye.

 

Ne bir ses, ne de bir nefes vardı bu ünlü gazetelerin ön sayfalarında, ne de boydan boya neredeyse ön sayfanın tümün kaplayan resim...

Trafalgar Meydanında ve Londra'nın merkezi yerlerinde yapılan protesto eylemlerinin Taksim Gezi Parkı'nda yaşananlardan pek bir farkı yoktu. Üstelik İngiliz polisi de katılımcılara çok gaddar davrandı ama yerinde bir tabirle, gazetelerin ve ünlü TV kuruluşlarının gıkı bile çıkmadı.

 

Varsa da yoksa da Türkiye'yi eleştirmek. İğneyi kendilerine, çuvaldızı da Türkiye'ye batırmak da yok. Yapılan, koca çuvaldızı alabildiğince Türkiye'ye batırmak, kendilerine de kahve döküp içmek.

 

Kuzey İrlanda'nın Enniskillen şehri yakınındaki Lough Erne Golf Resort da 17 Haziran Pazartesi ve 18 Haziran Salı günü, dünyanın en büyük ekonomisine sahip 8 ülke olan Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Rusya, Birleşik Krallık ve ABD'den oluşan ve adlarına G8 (Group Eight) denilen grubun olağan zirvesi yapılacak.

 

Bilindiği gibi kapitalizm karşıtı gruplar, her yıl bu zirve nerede yapılıyorsa orada ve de temsili olarak da bazı başkentlerde protesto gösterileri yaparak G8 ülkelerini ve kapital düzeni protesto ederler.

 

Bu yıl protestolarını Londra'da yapmaya karar verdiler ve Londra'nın göbeği veya da merkezi addedilen Soho'ya ilaveten ünlü yerler olan West End, Piccadilly meydanı ve Trafalgar meydanında bu gösterilerini düzenlediler.

 

İngiliz polisi daha hafta başında yapılacak protestolar için tedbirler aldığını ve planlamalar yapıldığını açıkladı ama bu planlar içinde meydana kimseyi sokmamaya, medyaya yer vermeyeceğini, resim alınmasına ve canlı yayın yapılmasına izin vermeyeceğini açıklamadı.

 

Protestoculara karşı son derece haşin ve gaddar davranıp neredeyse 60'a yakın kişiyi tutuklayıp içeri sokarken, canlı yayın araçlarının da elektrik kablolarını kesti ve uzaktan çekim yapılmasına bile izin vermedi. Meydana yaklaşmaya çalışan medya mensuplarını da engelledi.

 

Sonuçta, özellikle Londra'nın merkezi yer ve meydanlarında yer yerinden oynadı ancak bu olaylar dünya basınında yer almadı, daha doğrusu yer almasına izin verilmedi.

 

İşte buna demokrasi diyor, batılı ülkeler. Kendileri dışındaki ülkelerde yaşanan olayları abartıp, allayıp pullayıp izleyici ve seyircilerine sunarken, kendi ülkelerinde olanların dışarı sızmasına olanak bile vermiyorlar...