Başbakan Erdoğan evvelki gün bir müstakbel tank fabrikasının kuruluş töreninde fevkalâde önemli bir cümle telaffuz etdi. Kısacık, ama bence târihî bir cümle:

“Ben tank değil uçak istiyorum!”

Bu kısacık cümle beni, onyıllardır içimde ukde olan bir meseleye aldı götürdü - Türkiye’nin uçak üretimi!

Konuyla pek meşgûl olmayanlar zannederler ki Türkiye’nin bu meseleyle ilgisi üç beş yıllık bir hikâyedir. Ama bu doğru değil. Aslında bu bir “yılan hikâyesi”dir ve her hâl ü kârda bir “hazin hikâye”dir.

Bu memleketde hayırlı ve can alıcı işlerin nasıl “esrârengiz” metodlarla engellenip büyük “başarı”yla çıkmaz ayların son çarşambalarına ötelendiğine dâir tipik bir misâldir.

Bizde ilk uçak yapımı teşebbüsü, belki inanılmayacak ama, 1925 târihlidir!

Evet, 87 senelikdir!

O yıl “Tayyâre Otomobil ve Motor Türk Anonim Şirketi” (TOMTAŞ) kurulmuş ve faaliyete... bir türlü geçememiş, mütemâdî baltalanmalar ve bürokratik engellerle “imhâ” edilmişdir.

O ilk adımdan sonra tam beş kere yeni teşebbüslere geçilmiş ve çalışmalar her defâsında sabotaja uğramışdır. Bunlardan muhtemelen en bilineni Nuri Demirağ adlı yurdsever bir işadamının ardarda girişimleri ve nihâyetinde, İsmet Paşa tarafından da şiddetle desteklenen bâzı “karşı gayretler” sonucu canından bezdirilerek bu işden vazgeçirilmesidir. Ben şu dar çerçevemde olay(lar)ın ayrıntılarına girmiyorum. Fakat isteyenler internet üzerinden kolayca pek çok ek bilgiye ulaşabilirler.

Uçak üretimi, tıpkı otomobil üretimi gibi “kilit” sanâyî dallarından biridir. Şu farkla ki bir otomobilde ortalama onbin parça bulunmasına mukaabil alelâde bir uçakdaki parça sayısı ikiyüzbin dolayındadır. Bu tabii çok daha ileri bir teknoloji klasmanı ve seviyesini ifâde eder.

Uçak îmâl edebilen bir millet artık hakıykaten birinci sınıf bir endüstri toplumu kategorisine girmiş sayılır!

Ve Türkiye, bütün “etkili” baltalama hareketlerine rağmen daha 1944 Yılı’nda “Nu 38” rümûzu altında bir yolcu uçağını havalandırmayı başarmış bir ülkedir!

Nuri’nin Nu’su!

Bu uçak hattâ İstanbul-Ankara hattında işlemeğe de başlamışdı. Saatde 325 km. hız yapabiliyordu ve nisbeten ufak tâdîlâtla bir bombardıman, biraz daha büyük tâdîlâtla ise bir avcı uçağı tipine dönüştürülmesi kaabildi!

Burada “Kaabil” deyince aklıma hemen “Hâbil” geldi, neden acıbâ?

İşte sizlere bir milyon dolarlık bir bilen-kazanıyor sorusu!

Ama lafın turşusunu kurmadan toparlayalım:

Ülkemiz gerçi bâzılarımızın iddia etdiği kadar âhım şâhım bir yer değildir ama yine bir başkalarımızın iddia etdiği kadar pestenkerânî bir yer de değildir!

Bu ülkede, birinci sınıf devletlerden olmanın en önemli şartlarından biri olan bizzat uçak üretimi tam 87 yıldır yüzelli türlü katakulli ile engellenebiliyorsa insanın aklına ister istemez Prens Hamlet’in o meşhur sözü geliyor:

Çürümüş bir şeyler var Danimarka Devleti’nde!”

Yoksa “Türkiye Devleti” mi demişdi?

Neyse, geçmiş gün, tam hatırlamıyorum!

Sayın Başbakan demiş ki “Tank kesmez! Uçak istiyorum!”

Hayhay!

Ancak bunun için önce içimizdeki mikrobları temizlememiz gerekir!

Hem sivilleri hem de üniformalıları!

İyi uçuşlar!

(STAR)