- Facebook’a sadece “feys” denmesi:

Gençler arasında böyle söylemek çok kuul bulunuyor sanırım ama bana acayip keko geliyor. Haspalar sanki her şeyi çözümledi, halletti, yaladı yuttu da “yorgunluktan” herhalde tam ismini söyleyemiyorlar... De’ler da’ları da o meşhur yorgunlukları yüzünden ayıramıyorlar di mi.. (Öyle azizim öyle..)

- “En büyük hazinemiz gençler” lafı:

Yani okulunu daha bitirmemiş, benim okuduğumun daha beşte birini okumamış, memleketin yüzde birini, dünyanın binde birini görmemiş, benim tanıştığım, sohbet ettiğim insan sayısının beş yüzde biri kadarıyla bile tanışmamış, tek bir yeteneği dahi gelişmemiş ve en kötüsü bunların hiçbirinin daha farkında olmayan bir 18’lik neden benden daha değerli oluyor? Hayır gençlere kafayı takmış değilim. Genç dalkavukluğu yapanlara kafayı taktım. Ama ayrıca bir takım gençlere de ciddi olarak sinir oluyorum. “Hazine” addetmeyi bırak bildiğin pislik yerine koyuyorum (Bkz: hepimiz Ogün Samastız) (bkz: “feys” gençliği)

- Alya isimli kız çocukları:

Çocuklarınıza lütfen daha fazla Alya ismini koymayın. Talihsiz bir tesadüf sonucu on veletle beraber olmak zorunda kaldım ve 7’sinin ismi Alya idi iyi mi! Hayır iyi değil. Yaratıcı olun başka isimler bulun yav! Ayrıca çocuğa Alya ismi koyunca Ayşe Arman olunmuyor.

- Karolin Fişekçi:

Röportajlar yetmedi sonunda televizyona da çıktı. Peki çıksın anasını satayım. Ama bari bu vesileyle fişek gibi bir iş çıkarsa da sergisine gitsek de “e iyi oldu bu vuslata eremeyen Orhan Pamuk dalgası.” diyelim. Ablamızı bienallerde görelim, bizi şok etsin, dumura uğratsın, sanat adına mutlu olalım. (bkz: umudunun yitirmeyen salak köşeci)

- Sarkozy aleyhinde haberler:

İki nedeni var.

BİR: Adama bayılmıyordum, her gün her gün koca koca (ve bilhassa çirkinlerinden seçilmiş) fotoğraflarıyla güne başlamak istemiyorum.

İKİ: Türk basını her zamanki gibi şirazesinden çıktı, milliyetçiliğe abanıp üç beş tiraj kazanacaklar diye çirkinlikte sınır tanımaz oldu. (bkz: iki yönlü mide bulanması)

- Hadise’nin kilo sorunu:

Yeter ulannnnn! Bıktım bu konudan. Kadın kopacak zayıflıktan, hâlâ şişman diyorsunuz. Ayrıca şişman olalım zaten. Balıketi olmaktan kimse ölmez. Aksine mutlu olur. Osman Müftüoğlu bile karşı çıkmaz buna. Hürrem kızım sen de aynen devam. Bir kaç kilo daha bile al hatta. Ekranlarımız balıketi kadın görsün, biz normal kadınların üzerinden baskı kalksın yavu! Ameliyattan sonra dört kilo aldım, vermek için yemediğim herze kalmadı, tek bir gramım gitmedi anasını satayım. Koşu bandım da bozuldu, tamir edilemiyor bir türlü... Eaaaah! Yeter. Mutlu bir tombul olarak ölmek istiyorum. Herkes an itibarıyla günde beş kap sütlaç yesin! Bu bir emirdir!

- Hülya Avşar’ın “özel” hayatını yeniden ve yeniden askıya alması:

Şunu demek istiyor: Yine tufaya geldim. Hürriyet’ten Onur Baştürk çok şahane demiş: “Ünlülerin özel hayat diye bahsettikleri aşk mevzularını sürekli askıya almaları ne fena bir şey. Neden hiç iş hayatlarını askıya almazlar? Ne zaman şöyle bir açıklama duyacağız mesela: “Bir süre önüme gelenle flört edip günümü gün etmeye karar verdiğim için iş hayatımı askıya aldım” Kazan kazan nereye kadar? Yedi bin kere yaptın dünyalığını! Ayrıca Hülya Avşar’ın çirkin erkek merakı nedir bir bilen var mı?