Savaş uçağımızın Suriye tarafından düşürüldüğünün ortaya *çıkmasının ardından ortaya ilginç bir gerçek çıktı:

Savaş tamtamlarını çalmak için kuytu bir köşede bekleyip duranlar varmış.

Sanal âlemde oynadıkları “savaş oyunu“nu hesapsız şekilde gerçek hayata taşımaya çalışıyorlar.

Bu kadar kolay mı?

Türkiye bu kadar köksüz bir devlet mi?

Bir kere yaşanan elim olayın bütün detayları ortaya çıkmadan atılacak her adım, gösterilecek her tepki “yaralı bir hamle“ olur.

Hükümet, Başbakan yurtdışı gezisinden dönüşte olduğu için resmi açıklamayı geç yapmak zorunda kaldı ama Güvenlik Zirvesi’nin ardından çıkan bildiri son derece ölçülü ve soğukkanlıydı.

Belki Mavi Marmara olayının ardından gösterilen tepkilerin tonu, kamuoyunda bu anında yüksek tepki beklentisini beslemiş olabilir.

Ancak oradaki krizin günler öncesine uzanan bir diplomasi trafiği vardı.

Suriye’nin düşürdüğü uçağımız ise böyle değil.

Ani gelişen bir olayda kontrolsüz tepkiler geri dönülmez hatalı çıkışlara da sebep olabilir.

Tecrübeden süzerek çıkarılan şu dersler görmezden gelinemez: “Öfke ile oturan zararla kalkar”, “Keskin sirke küpüne zarar”, “Öfke baldan tatlıdır...

Önemli olan tüm gerçekler ortaya çıktıktan sonra doğru hamleyi yapmaktır.

Kriz tırmandırılmadan “ders verilmeli”

Cumhurbaşkanı Gül’ün belirttiği gibi “Üstünün örtülmesi mümkün değil.

Suriye, keşif uçağımızı uyarı yapmadan uluslararası hava sahasında bile bile düşürerek, kabulü mümkün olmayan açık bir saldırı yapmıştır.

Bunun diplomatik yaptırımları olacağı gibi, bundan sonra “komşu” ülkelerin benzer bir çılgınlığa yeltenmemesi için Suriye yönetimine “ders verilmesi” boyutu mutlaka olacaktır.

Ancak “kol bükmenin“ binlerce yolu vardır.

Bazen etkin sonuç alınabilecek “dolaylı cevap” tercih de edilebilir.

Suriye’nin saldırısının, Türkiye’nin muhaliflere verdiği destekten duyulan rahatsızlıktan olma ihtimali yüksektir.

Ancak bilindiği kadarıyla Türk uçaklarının uçuşu, Akdeniz Kalkanı kapsamında rutin bir uçuştur.

Saldırı bu yönüyle Türkiye’nin, Akdeniz’deki etkinliğine de darbe sonucu taşımaktadır.

Kendi halkına karşı uçak kullanan Esed yönetiminin, Türk keşif uçağını düşürmesinde mantık aramak doğru değil belki.

Ne var ki Esed’e “Mahallenin delisidir, ne yapsa yeridir“ muamelesi de yapılamaz.

Aylardır iç savaş yaşayan Suriye’de “bıçak sırtında“ki lidere ilgili herkesin anlayacağı bir cevap mutlaka verilir, verilmelidir.

Başbakan’ın katıldığı Güvenlik Zirvesi’nin ardından yapılan “Atılması gereken adımlar mutlaka atılacaktır” açıklaması da kanaatimce buna işarettir.

Çin bile krizi tırmandırmadı

Ancak Esed yönetimine bedel ödetmek için krizi tırmandırıcı bir yol tercih etmek doğru değildir.

Hatırlarsanız, ABD savaş uçakları Yugoslavya bombardımanı sırasında Çin Büyükelçiliği binasını da “hata” ile vurmuştu.

Süper güç olma yolundaki Çin orada gerilimi tırmandırmamayı seçti.

Yarasına tuz bastı...“

ABD, Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına “çuval geçirdiğinde” ya da Muavenet firkateynimizi “hata” ile vurduğunda da Türkiye aynısını yapmıştı.

Ancak “bölgesel güç” olma iddiasındaki Türkiye’nin, ABD veya İsrail’e göstereceği tepki ve cevap ile “topal ördek” Esed’e göstereceği bir olamaz.

Olmamalı da...

Tekrar vurgulamakta fayda var: Suriye’ye yönelik düşünülmeyecek tek şey sıcak çatışmaya girmektir.

Türkiye’nin böyle bir batağa saplanması “Kaş yapayım derken göz çıkarmak“ olur.

Suriye’ye cevap diplomatik yollardan, iki ülkeyi sıcak çatışmanın eşiğine getirmeden, ancak mesajı herkesin alacağı bir dil ve beceri ile verilmedir.

Türkiye “köklü devlet” olduğunu, stratejisi ve aklıyla hareket ederek göstermelidir.

(Bugün gazetesinden alınmıştır)