Bugün 29 Aralık 2016, Suriye’deki silahlı muhaliferle Suriye rejimi arasında, Türkiye ve Rusya’nın ‘garantörlüğünde’ ülke genelinde ateşkes imzalandı. Ateşkesten Nusra, IŞİD, PYD/YPG ayrı tutuldu. Diğer taraftan İran milisleri ve Hizbullah da ateşkes yanında tavır sergilemedi. Buradan bakılınca göze çarpan şu ki ateşkesin dışında duran veya tutulan silahlı ve siyasi tarafların Suriye toplaklarındaki alan hakimiyeti rejimin ve muhaliflerin alan hakimiyetinden çok daha fazla.

Suriye’de elinde en az toprak bulunan iki taraf arasında ateşkes imzalandı bugün. Rejim ve muhalifler. Bundan beş yıl önce iki taraf arasında bir savaş başlamıştı. Bu iki taraf savaştıkça araya başkaları girdi, her gelen bu iki taraftan biri adına ya da bunlardan birinin yardımına diye geldi. Savaş büyüdükçe büyüdü, taraflar çeşitlendikçe çeşitlendi ve bugün geldiğimiz noktada bu iki taraf ateşi kesti. Ama ne yazık ki onların ateşi kesmesi artık hiçbir şey ifade etmez hale geldi. Çünkü artık hariçten gelen o gruplar o kadar güçlendi ve büyüdüler ki bu iki tarafın onlar üzerinde ne bir etkinliği ne de bir gücü kaldı. Suriye’de rejimi desteklemek için gelen İran’ın silahlı milislerinin sayısı rejim askerlerinin sayısını geçeli üç yıl oluyor. Diğer taraftan Hizbullah var. Beri taraftan başı kesilmiş tavuk gibi dolaştığı her yere kan saçan, nereye ne tarafa gideceği kestirilemeyen IŞİD var. Öte taraftan her gün saf değiştiren, her gün bir başka büyük güç odağının maşası olan PYD/YPG var. Bunların hepsinin kendi planı ve kendi hesabı var ve bu hesaplar yapılırken ne rejim dikkate alınıyor ne de muhalifler. İş işten geçeli çok oldu.

Tarih 9 Ağustos 2011, Suriye’de sokak olayları başlayalı dört beş ay olmuş, o zamana kadar rejimin en sert operasyonu Hama’da gerçekleşmiş diğer bölgelerde küçük çaplı şiddet olayları veya karışıklıklar görülüyor. Rejim ülkede baş gösteren ayaklanmaların önünü almak için bir reform paketi lafı ortaya atmış ancak bu paketle ilgili herhangi bir adım atmamış. Tam böyle bir ortamda, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Şam’a gitmiş ve Beşar Esad’la altı rakamla 6 saat süren bir görüşme gerçekleştirmişti. Bu görüşmede Davutoğlu, Suriye’nin önemli bir ülke olduğunu, kritik bir süreçten geçtiğini, olayların bir an önce kontrol altına alınması için vaadedilen reformların bir an önce yerine getirilmesi gerektiğini belirtmişti. Daha doğrusu toplantıyla ilgili basına yalnızca bunlar sızmıştı. Esad’ınsa buna karşılık o gün “teröristler” olarak ifade ettiği kişilerin peşini bırakmayacaklarını söylediği yansımıştı. Aradan beş yılı aşkın bir süre geçti, bu sürede neler olduğu sayfalarca, kitaplarca, yığınlarca, hayatlarca, ölümlerce anlatıldı, anlatılıyor ve anlatılacak. Öyle kavurucu, öyle acıtıcı, öyle öldürücü beş sene ki hangi kelime kullanılsa anlatmakta yavan, tasvirde eksik kalacak. Rakamlar veriliyor sürekli, yarım milyondan fazla insanın öldüğü söyleniyor. Belli sınırlar içerisinde olan, dünya yüzeyinde belli bir alan kapsayan Suriye’de beş yıldır için için, yavaş yavaş öyle bir savaş sürdü ki, yarım milyondan fazla insanı, kazıyıp götürdü bu dünyadan.

Bugün geldiğimiz noktada, kavganın iki tarafı da siyaset olarak da silah olarak da güç olarak da bitmek noktasındalar. Şimdi bu ikisi oturup ateşi kesecekler ama Suriye’de ateş kesilmeyecek. Bugün Suriye için imzalanan ateşkes anlaşması kırık dökük ve eksik bir ateşkestir. Ama yine de ümit aşılayan bir adımdır. Taraflar, artık hatalarının farkındalar. Heyhat ki aradan beş sene geçti. Keşke Esad, kapı arkasından fısıldayan İran’ı değil de Davutoğlu’nun o gün söylediklerini dinleseydi. O zaman ne İran’ın milisine, ne Hizbullah’ın milisine, ne YPG/PYD’sine, ne IŞİD’ine, ne de diğerlerine bir karış toprak kaptırmaz, başında olduğu ülkeyi böyle paramparça etmezdi. Ama şimdi müflis bir katilden başka birşeyi ifade etmiyor mazlum Suriye halkı için. Allah bundan sonrası için Suriye halkının ve bölge ülkelerinin yardımcısı olsun.