Suriye’ye müdahale gündemde. Hoş zaten bazı ülkeler krizin başından beri müdahil durumdalar. Zaten biraz da bu yüzden içinden çıkılmaz bir hal aldı. Şimdi bazı sorular üzerinden ilerleyelim

 

Suriye'ye ABD'nin müdahale etmesi krizi çözer mi?

 

Bir İslam ülkesindeki kriz, ideal olarak İslam ülkeleri arabuluculuğu ile çözülmelidir. Türkiye, genel olarak bölgesel politikasında özel olarak Suriye krizinde, Ortadoğu'yu ilgilendiren sorunların bölge ülkeleri ve güçlerinin girişimleri ile çözülmesine yönelik çalışmalar yürütmüş, ancak cereyan eden vekalet savaşları buna büyük oranda engel olmuştur. Son 15 yılda sekiz İslam ülkesine dış müdahale yapılmıştır. Bunların bir kısmı işgale dönüşmüş ve çok ciddi maliyetler üretmiştir. İnsan kaybı yanında toplumsal ve siyasal kutuplaşmalar artmış, alt yapı tahrip olmuş, kültür varlıkları ciddi zararlar görmüştür.

 

Şu anda iki ana seçenek ile karşı karşı bulunuyor bölgemiz. Birincisi Esed rejiminin sivillere yönelik katliamlarının devamına, yeni mülteci akınlarına ve ülkenin geleceğinin ipotek alınmasına seyirci kalmak; ikincisi ABD ve Batı ittifakının Suriye müdahalesini beklemek. Bu müdahalenin nihai bir çözüm getireceğini söylemek zor zira bir rejim değişimini amaçlamıyor. Bir üçüncü seçenek rejimin düşmesi, ateşkesin sağlanması ve daha katılımcı bir siyasal iktidarın kurulması ki bu şimdilik kimsenin gündeminde değil. Siyasi anlamda bir "İslam dünyası" olmadığı için de Ortadoğu bölgesi uzun zamandır dış müdahalelere açık olmuştur. Suriye de müdahaleler zincirinin bir halkası olabilir.



Türkiye’nin nasıl bir pozisyon almalıdır?

 

Suriye'deki kriz sadece bu ülke ile sınırlı değil. Yarattığı kaos hem insani bir trajedi yarattı hem de Türkiye başta olmak üzere Suriye'nin komşularının olumsuz etkiledi. Eğer bu kriz sürerse gittikçe derinleşecek, maliyeti artacak, insani krizlere yenileri eklenecek, Türkiye'nin iç siyasetini de etkiyene toplumsal ve güvenlik sorunları ile karşı karşıya gelinecek. Bu nedenle nihai çözümü amaçlayan kapsam da insani hukuk ve meşruiyet temelinde bir müdahale kaçınılmaz görünüyor. Bu müdahalenin bir işgale dönüşmemesi, Türkiye topraklarının ve askeri gücünün çok özenli ve sınırlı bir şekilde kullanılmasına dikkat edilmelidir.

 

Suriye'deki savaşa ve kimyasal silah kullanımı gibi gelişmelere seyirci kalınması kaosa davet çıkarmak olduğundan ve meşru olmayan iktidar ve rejimlere göz yumulması anlamına geleceğinden Esed rejimin etkisizleştirilmesi, geniş tabanlı ve temsil gücü yüksek geçici bir yönetimin kurulması nihai amaç olmalıdır. Ancak Arap milliyetçiliğini tetiklemek isteyenlere de malzeme verilmemesine dikkat edilmelidir.



Suriye nasıl tepki verir?

 

İktidarı ve iktidarın yarattığı imtiyazları kaybetmek istemeyen siyasi liderler, güçlü muhalefet karşısında krizi genişletmek, sahaya yaymak ve böylece konumlarını korumaya çalışabilir. Nitekim Türkiye'nin uçağının düşürülmesi, Reyhanlı saldırısı da Türkiye'yi krize çekmeyi amaçlıyordu ama Türkiye bu oyuna gelmedi.

 

Esed, benzer girişimlerde bulunabilir bu da krizin bölgesel bir düzeye çıkması anlamına gelebilir. Ancak İsrail'i tehdit edecek aşmaya gelmesi durumuna yeni bir gelişme olabilir. Zira Batı ülkelerinin temel önceliği Suriye halkının korunması, krizin çözümlenmesi ve istikrarının sağlanması değil, İsrail'in güvenliğidir.


Müdahale İsrail açısından ne anlama gelir?

 

Ortadoğu'daki iç savaşlar ve krizler İsrail'in işine yarıyor çünkü olası rakipleri içerden ve dışardan zayıflıyor, güç kaybediyor. Kendi iç meseleleri ile ilgilendikleri, enerjilerini başka yerde harcadıkları için İsrail açısından artık ciddi bir tehdit ve tehlike olmaktan çıkıyorlar. Bu nedenle İsrail rejim değişikliği olmadan Suriye'yi biraz daha zayıflatacak, askeri tesislerini, savunma ve saldırı kabiliyetini zarara uğratacak müdahaleyi destekler. Hatta ABD ve Batı'nın bölgedeki askeri varlığını ister çünkü böyle bir durum İsrail açısından güvenlik kalkanı da oluşturur.