Bir Ramazan daha geride kaldı… Bugün Ramazan Bayramı… Dostlukların, arkadaşlıkların, aile bağlarının pekiştiği, küskünlerin barıştığı günlerdir bayram günleri… Ancak bu kez biraz farklı geçiyor doğal olarak… Sebebi malum… Dünya olağanüstü bir dönemden geçiyor… İnsanları sevdiklerinden koparan Covid-19 salgınına karşı tedbirler elden bırakılmamalı… Az kaldı ama henüz finale gelinmedi… Gerekli önlemleri vaktinde alabilen, sağlık altyapısı sağlam ülkelerde yayılma hızı iyice yavaşladı… Türkiye de bu ülkelerin arasında ön sıralarda… Biraz daha sabır…

Bayram yazıları genelde iki türlü olur… Ya geçmişe özlem dolu ya da bayramda ne yapılabileceği gibi… Ben ise bu farklı günlerde Yahya Kemal Beyatlı’dan bahsedeceğim… Onun ‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı‘ şiirinden… Muhteşem bir şiirdir… Aslında bu bir şiiri aşan 86 mısralık öykü-şiirdir… Almanca ‘Ballade‘ denilen türden… Beyatlı, Osmanlı İmparatorluğu’nun üç asrını anlatıyor…

İstanbul’daki Süleymaniye Camii İmparatorluğun en simgesel yapılarından biridir… Klasik Osmanlı Mimarisinin en önemli örneklerindendir… Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmış… 1550’de başlanmış, yedi yılda tamamlanmış… Dört minare, Kanuni Sultan Süleyman'ın İstanbul'un fethinden sonraki dördüncü sultan, on şerefe ise onun 10. sultan olduğunu simgeliyor…

Yazar, şair, siyasetçi, diplomat Yahya Kemal Beyatlı Türk edebiyatında özellikle Cumhuriyet sonrası Türk şiirine damga vuran bir şairdir… Hep bir milletin kendi tarihi ile bütünleşmesini savunmuş… Eserlerinde geçmiş ile geleceği uzlaştırmaya çalışmış, bir milletin geçmişinden koparılmaması gerektiği düşüncesiyle, şiirlerinde Osmanlı kültür ve medeniyetini işlemiş…

Yahya Kemal, ‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı‘ şiirinde kendisini bir bayram sabahı Süleymaniye Cami’sinde bayram namazını beklerken bulur. Daha sonra kendini sorgulayarak, kendiyle hesaplaşmaya başlar. Süleymaniye Camii’ne bu bayram sabahına kadar hiç bu gözle bakamamıştır, farkında olmamıştır kendi değerlerinin… Pişmanlık duyar ve ‘Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum/ Ben de bir varisin olmakla bugün mağrurum/ Bir zaman hendeseden abide zannettimdi/ der şiirinde… O güne kadar sadece mimari bir yapı olarak düşündüğü Süleymaniye Camii’nin, manevi atmosferini keşfeder… ‘Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı‘ diyerek bitirir…

Bayram sohbetlerinde din konusu da ağır basar doğal olarak… Bu günlerin manevi boyutu dillendirilir… Kuran’da Bakara Suresi’nin 115. Ayeti‘nin Abdulbaki Gölpınarlı meali şöyle… ‘Doğu da Allah'ındır, Batı da… Artık nereye dönerseniz dönün, orada Allah'a dönmüş olursunuz. Şüphe yok ki Allah'ın lütfu, rahmeti boldur, o her şeyi bilir.‘

Dünya edebiyatının temel taşlarından birinin Johann Wolfgang von Goethe olduğu tartışılamaz… Onun en önemli eserlerinden biri de ‘Batı-Doğu Divanı’dır. Goethe de Divanı’nda şöyle yazıyor… Doğu da Allah’ındır (Gottes ist der Orient) / Batı da Allah’ın (Gottes ist der Occident) / Kuzey ve Güney sahası (Nord-und südliches Gelaende) / Sulh içindedir O’nun kudretiyle… (Ruht im Frieden seiner Haende)

Johann Wolfgang von Goethe’nin yaklaşık iki yüz yıl yazdığı gibi dünyada sulh ortamının en kısa sürede gerçekleşmesi, gerginliklerin, çatışmaların, savaşların, terör eylemlerinin bir an önce son bulması herkesin ortak dileği… İnsanlar huzur içinde mutlu bir şekilde yaşamalı… Herkesin Ramazan Bayramı’nı en içten dileklerimle kutlar, sağlıklı, huzurlu daha nice bayramlara kavuşmalarını dilerim…

NOT : Özellikle Türkiye’de yaşayanların bayram günlerinde okuyacakları eserlere Yahya Kemal Beyatlı’yı, bu muhteşem şiirini, diğer eserlerini, Süleymaniye Camii ve Külliyesi’nin öyküsünü, gerekirse Goethe’nin bazı eserlerini katmalarını da tavsiye ederim…