CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun bir gazeteye son yazdığı Kürt raporuyla ilgili verdiği demeci okuyunca kendi kendime; hadi canım sende dedim.


“Hükümet adım atmadı ki CHP niye geride kalsın?” diye soran Tanrıkulu’nun, Kürt sorununa CHP’nin çözüm önerilerini içeren 224 sayfalık ‘Toplumsal Barışı Demokrasi ile Güvence Altına Almak’ başlıklı taslak raporuna daha önce değinmiştim.


Söz konusu raporun neredeyse tamamı TBMM Başkanlığına verilen önergelerden oluşmakla birlikte Kürt sorununun çözümüne yönelik hiçbir şeyin olmadığını da söylemiştim. Sadece eski raporlardan farklı olarak Erciş ve Siverek ilçelerinin il olması dışında. Erciş ve Siverek’in il olması ne kadar Kürt sorununun çözümüne katkı yapacağı da ayrıca tartışılır.


Tanrıkulu “Henüz barış sürecinde kalıcı bir demokratikleşme adımı sayılabilecek bir şey yapılmadı ki. Devlet tarafından ne demokratikleşme adımı atıldı ki biz gerisinde kalalım? Biz gündeme getirdik, mesela Diyarbakır Cezaevi’nin müze olması. Bugün yasasını çıkartırız, yürürlülük tarihi bir yıl sonra olur.‘Ak Parti hep ret oyu verdi’”diyor.


Hani dinimi söven Müslüman olsa bari diye bir söz var ya… Kuşkusuz insanlık dışı işkencelerin ve katliamların yaşandığı zindan müze olmalı ama bu Tanrıkulu istediği için değil insanlığa ibret olması için olmalıdır.


Tanrıkulu’nun öncellikle şu iddialara cevap vermesi lazımdır.


Daha önce Emin Pazarcı gibi pek çok yazarın iddiaları doğru mu, değil mi? Onun aydınlatılması lazım. 1995 yılında Diyarbakır cezaevinde meydana gelen olaylarda yaşamını yitiren ve yaralananların avukatlığını üstlenen, AİHM’de dava açan, davaları kazanan ve toplam 800 bin Euro para alan Sezgin Tanrıkulu, bu parayı hayatını kaybeden ve yaralanan mahkumların yakınlarına verdi mi, vermedi mi?


Verdiyse ne kadar vermiştir? Vermemişse neden vermemiştir? Mahkum yakınları öldükleri için mi vermemiştir yoksa başka bir nedenden dolayı mı vermemiştir?


Soros’tan ve ABD’nin düşünce kuruluşlarından yazdığı raporlar nedeniyle dolarlar aldığını söyleyen Tanrıkulu’na ABD dolarları helal olsun. Buna bir itirazımız yoktur. ABD’nin dolarları çoktur. Yesin afiyet olsun ama eğer yine iddia edildiği gibi TR 705 karşılığında almış ve halen alıyorsa bu dolarları, işte burada etik ve ahlaki durumunun sorgulanması lazımdır.


Gel gelelim kuru fasulyenin CHP’ye faydalarına:


Tanrıkulu diyor ki; “Şu anda bütün bölgede CHP’nin siyasal meşruluğu var, iki yıl öncesinden farklı noktada.Eskiden meşru değildi CHP. Kolay kolay CHP’liyim diyemezdiniz.


CHP’nin yeni dili. Reddeden, dışlayan değil, bu ili kabul eden anlayan yeni bir dil geliştirmeye çalıştık.


Bu dilin karşılığı var. Bir de çok daha fazla gitmeye başladık, bütün milletvekillerimiz bütün bölgeyi dolaşıyorlar. Her ile atadığımız gönüllü milletvekillerimiz var, seçildikleri bölge dışında sürekli dolaşıyorlar, bilgi alıyorlar. CHP’nin algısı konusunda yanlış anlaşmaları düzeltiyorlar.”diyor.


Yahu el insaf Sayın Tanrıkulu!


Eğer CHP iki yıl önce meşru değildiyse o zaman şuanda zerre kadar senin meşruiyetin ve toplumsal karşılığında yoktur demektir.


12 Eylül’de yurtdışına gitti dediğin abin Vildan 2011 seçimlerinde, sen İstanbul’da aday olmana rağmen sırf sana katkı olsun ve sana bir meşruiyet kazandırılsın diye Diyarbakır’a geldi. Kapı kapı oy istedi. Kulp’a gitti, köy köy gezdi, oy istedi. Daha önce birlikte yargılandıkları DDK davasında olan arkadaşlarından yardım ve oy istedi.


Kulp ilçesinde aldığın oy ne kadardı? Söyleyeyim tamı tamına 94 oy aldın. Kulp’un o zaman sahip olduğu 20 bin seçmenden sadece 94’ünü aldınız. Bu mudur senin ve CHP’nin son 2 yıl meşruiyeti?


Babanızın ve annenizin Diyarbakır’da oy kullandığı sandıkta sadece sana yani CHP’ye 1 oy çıktı. Onu da öpüp başınıza koyduğunuz için mi CHP’nin Diyarbakır’da 2 yıl öncesi olmayan meşruiyeti kazandırdınız?


CHP Diyarbakır’da 2002 Kasım seçimlerinde 24 bin oy aldı. İki milletvekili çıkardı. Üçüncü sıra adayı adam akıllı çalışsaydı üç milletvekili de alabilirdir. Tanrıkulu aday olduğu dönemde 14.500 oy aldı. 2007’de de CHP yüzde 2,2 aldı.


Yani her iki seçimde senin iki katın oy alındı. O dönemde CHP’ye emek verenlerin, PKK’nin tüm baskılarına rağmen canını ortaya atanların meşruiyetini yok sayıp siyaset yapmak asla ahlaklı bir duruş değildir.


Sayın Tanrıkulu siz Diyarbakır Baro başkanıyken Baykal Diyarbakır’a geldi. Final Dershanesine PKK tarafından yapılan bombalama ve katliamı yerinde inceledi. Sonra sizlerle ve Sivil Toplum Örgütleriyle basına kapalı bir toplantı yaptı. O toplantı da siz Baykal’a dediniz ki;


“Benim annem ezelden beridir Halk Partilidir. Hep Halk partiye oy verir. Annem bana diyor ki; bu Baykal bizden ne istiyor? Diye.” Dediniz.


Toplantıda gülümseyen Baykal’da size dedi ki “Baykal annenden ne isteyebilir ki?.. Baykal annenin mutlu, huzurlu ve güven içinde olmasını istiyor. Bu yetmez mi?”diye sorunuza soruyla karşılık verdi.


Peki siz ne yaptınız? Bir CD ile paketlediniz Baykal’ı…


Madem CHP’nin 2 yıl öncesine kadar meşruiyeti yoktu o zaman buyurunuz bu seçimlerde Diyarbakır’da Büyükşehir Belediye başkanı adayı olunuz, bakalım nasıl bir meşruiyet kazandırıyorsunuz CHP’ye.


CHP bu haliyle ne yaparsa yapsın, istersen Kur’anı Kerim’in kılıfını giysin Diyarbakır ve bölge halkının kronikleşmiş algısını değiştirmeyecek ve bir karşılığı da olmayacaktır.


Bunu da bir yere not ediniz lütfen…