Tartışma nereden çıktı?

Türk Dil Kurumu’nun Türkçe-Kürtçe sözlük hazırlamak için Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Türk Dil Kurumu’na talimat verdim Türkçe-Kürtçe sözlük hazırlayacak” demesi fitili ateşlemişti.

Türk Dil Kurumu (TDK) ilmî bir kuruluştur. 12 Eylül Darbesi öncesi hükûmetten bağımsız bir dernek statüsündeydi. Darbeden sonra hükûmete bağlandı. Önceki durum fecaatti tabiî... Aşırı solun elinde oyuncak olmuştu.

Yeni dönemde, hükûmetlerin zırt-pırt müdahalesini de önleyecek tedbirler alınmalıydı. Şimdi bu yüksek kurumlar, gelen hükûmetlerin insafına bırakıldı. Allah’tan başa getirilen insanlar işi bilenler. Şimdiye kadar Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesindeki kuruluşların başkanlarını şahsen tanırım veya eserlerini incelemişimdir. Hiçbirine sözüm yoktur.  Sözüm hükûmetleredir!
 “Talimat verdim!” gibi bir söz ilim adamlarını zora sokar, huzursuz eder.

TDK Başkanı Prof. Dr. Mustafa S. Kaçalin’in, keskin hatlı mektubunu dün verdim ve cümle cümle üzerinde duracağımızı belirttim. İnternette devam eden tartışma işte bu  “talimat”tan çıkıyor: Türkçe-Kürtçe sözlüğün TDK bünyesinde hazırlanması. Bu meseleyi daha önce, “talimat” meselesi ortaya çıktığında yazmıştım. Bu noktada devam ettirmeyeceğim.

Kaçalin’in söylediği gibi Çin bayrağındaki beş yıldızın milletleri değil, sınıfları temsil ettiğini vermiştik. Onun için “bölünme” meselesini geçiyorum. Sonra yine ele alacağız.

İkinci cümle: “Sovyetler kendi içerisindeki halkları tanımak için dillerinin gramerlerini ve sözlüklerini yazdırdı.”

Kaçalin’in bu söyledikleri doğru. Komünist yönetim, yalnız halkları tanımak için dillerin sözlüklerini hazırlatmadı, gramerini yazdırmadı... İlim adamlarını rejimleri için problem görmedikçe çalışmalarına da müdahale etmedi.
Bir diğer cümle: “Çin kendi içerisindeki halkların sözlüklerini yazdırdı.”

Prof. Dr. Kaçalin, Çin Halk Cumhuriyetinde Türkoloji çalışmalarını yakından takip ediyor. 2010 yılında bir sömestri Pekin’de, Uygur Türk öğrencilere Türkoloji dersi vermiştir. Bu satırları yazarken kendisiyle tekrar konuştum. Sınıfında yalnız iki-üç Çin öğrenci varmış; diğerlerinin tamamı oranın Türk’ü... Rejime dokunma yeter. Aslında Sovyetler de Çin de Türkoloji çalışanlarını ister istemez sıkı takip etmiştir. (Prof. Dr. Ahmet Buran’ın “Kurşunlanan Türkoloji” kitabının aklımda olmadığını sanmayın!) Araya Marx’ın, Lenin’in, Mao’nun  “tezler”inden birini ekle, gerisi geliyor! Meselâ Gumilev (1912-1992), Türk tarihi üzerine çok önemli çalışmalara imza atmıştır. Birçok kitabı, D. Ahsen Batur’un tercümesiyle yayınlandı. Bakınız, hiç beklemediğiniz bir yerde Marx’ın tarih teziyle karşılaşıyorsunuz. O bölümü çıkarın bütünlük bozulmuyor!
Siyaset başka, ilim başka... Devam edeceğim.