Yenilikler zordur; yeni başlangıçlar. Özgüvende inanılmaz sağlamlıklar yaratsada yeni birini tanımanın yoruculuğundan kurtulmak için insan normalinden kat be kat zaman ayırmak zorundadır.Dilimize doladığımız aslında anlamını nicedir unuttuğumuz bir eylemdir artık bu; yorgunluk.


Olmak için çaba yoksa yorgunluk olur mu?


İyi olmak, güçlü olmak, eğitimli olmak, gelişmiş insan olmak, anne olmak, baba olmak, çocuk olmak… Sonu gelmeyen bunca olmanın arasında kendimiz olmayı unutmanın boşluğu olmasın bu yorgunluk?


Bazen en umulmadık anlarda içinizde bir ize ayak basar o yabancı ve bastığı yer ya yerle yeksan olur yada gül bahçesine dönüşür. Kolaylığı yoktur yeniliklerin. Sancılıdır. En sabır gerektiren yer iken en sabırsız olduğunuz nokta olur. İçinizdeki o arsız çocuğun istekleri ise en çok bu anlarda ortaya çıkar. Şımarık, görgüsüz, arsız isteklerinin ardı arkası kesilmez. Anlaşılmak ister, dinlenilmek ister, onun istediği oyun sevilsin ve kuralları kabul edilsin ister.

 
İçinizdeki çocuk neden böyle anlarda gelir en çok bilirmisiniz? Çünkü yeni bir oyun alanı bulmuştur da ondan, yeni bir oyun arkadaşıdır karşısındaki. Onu büyütmeye çalışmaz, onu yönetmeye çalışmaz. Yaptığı o çocuğu tanımaktır sadece ve bu en iyi şekilde değerlendirilmelidir çocuk için.


Hiç istemezmişiniz bu yaşınızda sıfırdan başlamak hayata. Şu anki birikiminiz, duruşunuz ve yüreğinizle yeniden konumlandırmak herkesi ve her şeyi hayatınızda. Bilirim çoğunuz derin bir `keşke` dediniz. Bunu yapmak için illa çok büyük kayıplar çok büyük acılar yaşamanız mı gerekiyor? Sevdiğiniz ve istediğiniz hayatı yaşamak için neden illa herkesinde kabul edip size haklı bulacağı o koca koca acı dolu bahanelere ihtiyacınız var ki? Ben böyle mutluyum demek neden bu kadar zor? Neden bu kadar ayıplanıyor herkesin yaşadığı hayatı yaşamayanlar? Neden doğrularımızla uyuşmayanları dışlar, iter ve yalanlarımıza alkış tutanları kendimize dost tutarız? Neden? Neden?


Bir sürü nedenin cevabını bulmak uzunca bir zamanımı aldı kendi açımdan ve bunun için uykusuzuluklar, geçmek bilmeyen baş ağrıları, mide kırampları yaşadım. Bir dönüşüm başladığında bu sadece duygusal ve zihinsel olmuyor çünkü. Her bir dönüşüm adımında biyolojik yapınızda dengesini şaşırıyor ve tepki olarak bazı çıkış yolları arıyor rahatlamaya. Pes etmeye çalıştığım ve kolay olan o alışılmış kimliğime dönmeye çalışmalarım çok oldu inanın. İnanın çok fazla mücadele verdim yüreğimle, beynimle. Çoğu insan gibi hayatımdaki yanlışlardan başkalarını sorumlu tutayımıştedim, suçlayayım, kızyim bağırayım ve bitsin gitsin en kolay şekilde sorunların hepsi. Bitsin gitsin! İşte öyle kolay olmuyor. Bitmiyor çünkü, gitmiyor. Sadece geri atıyorsunuz ve bir gün karşınıza daha büyük ve aşılması zor bir sorun olarak çıkıveriyor; siz nereden nasıl geldiğini anlamaya çalışırken bir boran bir fırtına darma duman ediyor hayatınızı, hasarı çok daha büyük oluyor. Büyük hasarları telafi etmek için daha fazla zamana, enerjiye ve sabra ihtiyacımız vardır. En güzeli ertelemeden geldiğinde çözüp geçmek var olan ne varsa.


Kendinizle yüzleşip yeni bir çizgi belirledikten sonra doğru isteklerde bulunmak ve bunlar için harekete geçmek kalıyor geriye. Bu noktadan sonra iki seçenek çıkıyor karşınıza.


Birincisi; hayatımıza pozitif enerji yüklemek, olumlamalar yapmak elbette çok önemli. Ama bunları yaparken çoğu insanda gözlemlediğim en büyük yanlısı paylaşmak istiyorum.


Bu olumlamaları yapmak demek daha sonra sırt üstü yatıp beklemek demek değildir. Olumlama yaptıklarınız hayatınızda gerçekleşmiş gibi yaşamaya, düşünmeye, konuşmaya ve hissetmeye başlamalısınız. Yoksa hiç bir geri dönüşüm beklemeyezsiniz.  Ben evrene gönderdim güzellikle yakında hayatımdaki her şey güzel olacak demek olmayacak ise amin demekter farksızdır.


İkincisi; yazının başında bahsettiğim gibi yeni kimliklere bürünüp yeni insanlara kendimizi farklıymış gibi yansıtıp sonu gelmeyen yalanlara bulanmak.


Seçim sizin.


Ya hayatınıza sahip çıkın ve yaşayın. Ya da birilerinin hayatını yaşayıp yastık altınızdan keşke toplayın.