Sürekli koşuşturma halinde olan insan, artık yoruldum der ve el etek çekmek ister herşeyden.  Fakat bu mümkün değildir ve vazgeçmek ile devam etmek arasında kendini iyice çıkmaza sokar farketmeden.  Gözleri, güzelliklerin arasından boş bakışlarla geçip giderken, ömür de mutluluğu tadamadan tükenmeye devam eder.  Karşımıza hayattan yorulup bezmiş, çevresinde kendisinden daha kötü durumlardan ders çıkarıp ibret alamayan mutsuz bir insan olarak çıkar.

Bu insan sürekli düşünce halindedir, bir dolu bir de boş bardağı vardır sadece ve sürekli düşünceleri birinden diğerine boşaltıp durur.  Yaşadığı zaman israfının ve kısır döngünün farkında değildir.   Beynin bu yorğunluk ve yoğunluğu hep yanlış yollara yönlendirir.  Bu ister araba da bir yerlere giderken olsun, ister de hayatında yapacağı seçimlerde, durum farketmez.  Hele bir de bu insan yalnız ise, durum daha da vahim bir hale dönüşür ve tüm hayat belirtilerini kaybeder. 

Ne yapacağını bilmez halde sağa sola koşuşturur, beyin uyuşuktur ve hedefleri çıkmazdadır.  Cesaretini bir türlü ön plana çıkaramaz ve korkularıyla yüzleşemez. 

İşte tam da böyle bir anda, bir dostu olmalı insanın...

Bedeni başını taşıyamaz bir hale geldiğinde omuzunda dinlenebileceği.  Hayatın sıkıntıları, pes dedirttiğinde “durmak yok, devam!” diyerek cesaret verecek.  Umudun yittiği anda, karşına geçip bir tek sözüyle umut aşılayabilecek.  İnsanların sırt döndüğü bir anda tebessümüyle yanında olacak.   Yalnızlığın üşüten yanını dualarıyla ısıtacak.  Yılgın ve bezgin anlarında tek kelimesiyle güçlendirecek.  En önemlisi de, bize “biz” olduğumuzu hatırlatacak... Bir dost.

Nadir de olsa, bulunmaz değildir böyle dostluklar, yeterki biz dost olmasını ve tüm samimiyetimizle kucaklamayı bilelim.  Olur ya bulamazsak böyle bir dostu, o zaman kendimizle dost olalım.  Bunu başarabiliriz.

Hayat hiç kimse için kolay değildir ve sorunları olan tek insan da biz değiliz.  Bir kaç sıkıntı yaşayan insanı bir araya getirip problemlerini anlatmalarını istesek ve sonrasında da hanginizin sorunu daha büyük sorusunu yöneltsek, inanıyorum ki hepsi de “ben” diyecektir.  Nedense, nefsimiz bizden daha kötü durumda olanların imtihanlarını görmek istemez ve koparır tüm insanlık duygumuzu. 

Kimi insan maddi sorunlar yaşarken, kimi insan da açlıktan hayatını kaybeder.  Kimisi yaşadığı ufak tefek sağlık problemlerinden yakınırken kimi de gün be gün eriyerek son nefesini verir.  Kimi eşinden, evlatlarından yakınırken, kimi de birdaha asla göremeyeceği şekilde kopar sevdiklerinden.

Nedense, kendimizden daha kötü durumda olan insanlar ile empati kuracağımıza, kendimizden daha iyi olduğunu sandığımız insanlar ile empati(!) kurarız ve neticesinde de kendimizi sıkıntıya sokarız. 

İnanın ki hayat, kendimizi daha fazla üzmeye ve umutsuz bir şekilde herşeyden vazgeçmeye değmeyecek kadar kısa.  Her insan son nefesini yaşlılığında vermiyor, bugün Dünya’nın dör bir yanında milyonlarca çocuk hayatını kaybediyor.  Bir sonraki nefesimize dahi garantimiz yok ise neden o nefesi de tıkamaya çalışıyoruz?

Gözlerimizi artık açalım ve bize verilen fırsatları değerlendirelim.  Umudu yitirmeden, cesur ve sağlam adımlar atalım.  Hayat mücadelesinin bizi yıldırmasına izin vermeden “hiç bir şey için çok geç kalınmış değildir” diyerek gerçekleştirelim rüyalarımızı.

Hayatta bir amacımız, dostumuz ve umudumuz olsun.  Pes etmekle elimize hiç birşey geçmez ve sonra yaşayacağımız pişmanlıklar kolay kolay telafi edilemez.  O halde, sıfırlayalım hayatı ve yeniden başlayalım azimle. 

Göreceksiniz ki, çıkmaz sandığınız tüm yollar kendiliğinden açılacak.  Yeter ki, kendimize olan inancımızı yeniden kazanalım.