Hiç birinin, “sakalet anıtı” milyonlarca yapıya itirazı yok... Sıradan inşaat kalfalarının elinden çıkmış “betonarme hangar” görünümündeki binlerce cami ve mescide de itirazları yok.

Eciş bücüş yapılara...

Gökyüzüne uzamış sayısız direklere...

Rezidans rezilliklerine...

Hiç biri umurlarında değil.

Ne zaman ki “Çamlıca’ya cami” dendi... Ne zaman ki Ataşehir’e, ihtiyaç bağlamında devasa bir cami inşa edildi...

Hepsi birer mimar kesildi.

Hepsi çevreci, şehir planlamacısı, estetik gurusu oluverdi.

Mimar Sinan’ın kemikleri sızlıyormuş. Bu kadar çirkin, bu kadar estetikten yoksun, bu kadar “azametli” yapı olur muymuş? Nerede kalmış İslam’ın tevazuu, inceliği, bir lokma bir hırka anlayışı?

Hiç olur muymuş? Koca metropole böylesi yakışır mıymış?

 

Koca metropole gökdelenleri yakıştırıyorsun ama...

Laz müteahhit eserlerini...

Bize faşizmlerden faşizm beğendiren “Alman mimari harikalarını...”

Bir zavallılık örneği olan AKM’yi...

Üstelik, yıktırtmazlarmış... Kutsalmış... “Şehrin silueti” dendiğinde akla ilk gelen yapılardan biriymiş... AKM sadece bir “gösteri sanatları salonu” değil, “laikliğimizin de kalesi”ymiş. Bir modern mimari harikasıymış.

Hadi öyle olsun.

Nasılsa Cumhuriyet dönemine ait gösterebilecekleri bir tek anıt, bir tek çeşme, bir tek köprü, bir tek saray, bir tek kasır yok; çürük diş gibi kentin ortasında sırıtıp duran AKM’yi kutsallaştıracaklar elbette...

Zavallının biri de kalkmış, “Yahya Kemal okusaydılar, böyle olmazdı” diye akıl fikir veriyor, yani Ataşehir’deki camiyi eleştiriyor.

Sen biraz Yahya Kemal okusaydın da, böyle “okusaydılar” gibi fiiller kullanmasaydın.

Efendim, Ataşehir’deki Mimar Sinan Camii, Mimar Sinan eserlerinin bir kopyasıymış...

Eee?

Mimar Sinan’ın yaşadığı yüzyıl açısından muhteşem bulunan teknik ve zarafetle yaptığı eserleri betonarme tekniğiyle aynen tekrarlamak, Mimar Sinan’ın ucuzlatmakmış...

Eee?

Körü körüne Batı taklitçiliği nasıl küçümsenecek bir tutum ise, yüzyıllar önce yapılmış bir eseri bugün körü körüne taklit etmek de aynı derecede küçümsenecek bir tutummuş...

Sen bu lafları İstanbul’un göbeğine Trump Towers konduran patronuna söyle...

Çakmaysa, çakmanın kralı...

Özentiyse, özentinin kralı...

Batı taklitçiliğiyse, batı taklitçiliğinin kralı...

Ucuzluksa, ucuzluğun kralı...

Zevksizlikse, zevksizliğin kralı...

Yahya Kemal’i önce kendin oku, sonra patronuna okut ki, böyle çirkin, böyle görgüsüz, böyle özensiz, böyle “çevre düşmanı” dikitlerle şehrimizi kirletmesin.

Hem, nerden edindin bakalım sen bu Mimar Sinan hassasiyetini?

Hep mi böyleydin, sonradan mı böyle oldun?

Hep “böyleydiysen” (benim de Yahya Kemal okumaya ihtiyacım olacak), bunu neden Trump Towers’tan esirgiyorsun?

Cami yapımından cami yapımına depreşen bir hassasiyet mi bu?

Nedir?

Bir yazar arkadaşımız da, “lümpenlik” vehmetmiş Ataşehir’deki eserde...

Mümkündür...

Mimar Sinan yaşasaydı, bir “Mimar Sinan imitasyonu” olan Mimar Sinan Camii’ne itiraz ederdi... “Yaptıklarımın çakması olmaktan öte nedir ki bu?” derdi.

Böyle diyebilme hakkını elde etmek için de, Mimar Sinan olmak lazım.

Değil mi?

Lümpen deme hakkını elde etmek için, “Mimar Sinan ahlakı” kuşanmak lazım geldiği gibi...

(STAR)