Avrupa Türk diasporası 2012 yılında başlayan ve yavaş yavaş dozu artan bir anti Türkiye ve anti Erdoğan algı operasyonu ile karşı karşıyaydı. Algı operasyonunun sebeplerini anlamaya gayret ederken, Türkiye’de malum kanlı ve kahpe 15 Temmuz darbesi gerçekleşti. Ve biz daha neyin nasıl olduğunu analamadan, elli yılı aşkın bir süreyle yaşadığımız Avrupa ülkelerine bir anti Türkiye ve anti Erdoğan algısı hakim oluverdi.

Medya, siyasiler, akademisyenler ve diğer sosyal aktörler sanki ağız birliği yapmışlardı. Adeta topyekün Türkiye'ye ve tabiiki Cumhurbaşkanı'mız Recep Tayyip Erdoğan'a acımasızca bir saldırı içindeydiler. Bu kolay anlaşılır bir durum değildi. Diaspora olarak oturup, yeniden düşünmeye başladık. Sorular sorduk. Cevaplar aradık. Batı medyasını, köşe yazarlarını, kitapları, araştırmaları yeniden okumaya koyulduk. Karşımıza çıkan ilginç bilgiler siz değerli dostlarımızda paylaşmayı istedik. Bunlardan bir tanesi, 2014 yılında Alman gazeteci Udo Ulfkotte'nin Almanya'da yayınladığı ve 2015 yılında Türkçe, geçtiğimiz ay da Hollandaca olarak yayınlanan 'Satılmış Gazeteciler' adlı kitabıydı. 

'Satılmış Gazeteciler’adlı kitap bize; sermaye ve siyasilerin Avrupa medyasını nasıl manipüle ettiklerini anlatıyor. Dolayısiyle Avrupa’daki anti Türkiye ve anti Erdoğan tutumunun kodlarını anlamamıza da yardımcı olacak nitelikte. Sekiz ayrı dile tercüme edilmiş Udo Ulfkotte'nin 'Satılmış Gazeteciler' kitabında bazı sorularımızın cevaplarını bulacağız. Bunlar komplo teorileri olmayıp, bizzat yaşanan tecrübeleri içeriyor.

Bu kitabı neden yazdım?

Önce, 25 yıllık gazetecilik hayatının 17 yılını Frankfurter Allgemeine Zeitung'da çalışarak geçiren, okura hep yalan söyleyen Udo Ulfkotte'nin bu kitabı neden yazdığı sorusuna cevap bulalım. Yazar kendisinin ve meslektaşlarının Almanya başta olmak üzere tüm Avrupa’ya ihanet ettiklerini, kalemlerini sattıklarını söylüyor. Ve ilave ediyor: ‘… Geçmiş yıllarda savaşa sürüklemek için okura nasıl ihanet ettiğimizi anlatmak için yazdım bu kitabı. Artık hiçbir şey duymak istemiyorum, ancak muz cumhuriyetlerinde olabilecek propaganda yalanlarıyla gırtlağıma kadar doluyum….  Evet, bir pişmanlığın, vicdani rahatsızlığın eseri olan bu kitap bize hiç şüphesiz Avrupa kamuoyunun da nasıl bir manipülasyonla karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Sadece Avrupa halkları mı? Yazara göre 'hayır', Türkiye'de ve diğer ülkelerde de satılmış gazetecilerin olduğunu, halkı küresel güçlerin isteği doğrultusunda algı operasyonlarıyla yönlendirdiklerini iddia ediyor.

BND, CIA tarafından kuruldu…

Alman gizli servisi BND'nin, CIA tarafından kurulduğunu söyleyen Udo Ulfkotte, Alman Gizli Servisi'yle ilgili kendi başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor: ‘BND, bana Frankfurt'a Frankfurter Allgemeine'a Kaddafi ve Libya üzerine bir haber yazdırmak için geldi. Kaddafi'nin Rabtha'da kimyasal gaz üretimi için fabrika kurmasına yönelik bir haberdi. Bu haber Frankfurter Allgemeine'da çıktıktan sonra tüm dünyanın televizyon ve gazetelerinde de yer aldı. Ama gerçekte benim hakkında hiçbir şey bilmediğim bir olaydı, gizli servis tarafından verilmişti. Büyük ihtimalle böyle bir fabrika hiç olmamıştı’.

Alman gazeteci kitabında, siyasetçiler, gizli servisler ve sermayenin medyayı nasıl kullandıklarını anlatıyor. CIA ve Alman gizli servisi BND'nin medyayı kullanarak, Amerikancı ve Rus karşıtı haberlerle dünyayı yönlendirdikleri anlatılıyor. Bunun için gazetecilerin satın alındığını iddia ediyor.

Saddam bir gecede nasıl şeytanlaştırıldı..

Alman medyasında Saddam’ın nasıl bir gecede şeytanlaştırıldığını, 1990 Ağustos’una kadar iyi olan Saddam’ın birden nasıl canavar ilan edildiğini açıklayan Udo, ‘O zamanlar Saddam iyiydi ve biz Almanlar sermaye ve siyasi nedenlerle Saddam ne istiyorsa gönderiyorduk… Aptalca olan Ağustos 1990’a kadar Alman halkı için iyi olan Saddam Hüseyin’in bir gecede televizyon izleyicilerine neden kötü olduğunu anlatmak zorunda kalmaktı. Bu sebeple uydurma bir hikaye bile yazdılar…’diyor.
3 Ekim’de Den Haag'daki kitap tanıtımında yayıncı Blauwe Tijger, Udo Ulfkotte ve Wikileaks'ın aslında CIA ile farklı Atlantic kuruluşların Batı medyasını adeta teslim aldıklarını ve medyanın tekrar kurtarılması gerektiğini söylüyor.

Küresel güçler güçlü Türkiye'den rahatsızlar...

Kitapta yer alan bu ve benzeri örneklerden sonra, Avrupa medyasının devam ettirdiği anti Türkiye ve anti Erdoğan propagandasının arka planını biraz tahmin edebiliyoruz. Küresel kuruluşlar ve sermaye, güçlü bir Türkiye ve başında güçlü bir lider olan Erdoğan’ı görmek istemiyorlar. Var güçleriyle yıpratmaya çalışıyorlar. Bu oyun zaten Türkiye'de de dillendiriliyor. Demekki Erdoğan yandaşlarının uydurduğu bir algı değilmiş. Aslında bu mekanizmayı okuyan bir Türkiye küresel güçlerin uykularını kaçırıyor. Ama ne yapalım, millet oyunun farkında...

Türk diasporasının bu kitaptan çıkartacağı ders ne olmalı?

Alman gazetecinin ortaya koyduğu iddialar ve yaşanmış olaylar, Avrupa medyası hakkında önemli bir perspektif sunmaktadır. Kitap, son üç yıldır dozajını arttırarak devam eden ve 15 kanlı darbesinden sonra zirve yapan anti Türkiye ve anti Erdoğan yayın politikasını daha iyi anlamamıza katkı sağlamaktadır. Avrupa ve tabiiki Avrupa Türk diasporası Türkiye üzerinde küresel esen olumsuz bir rüzgarın ciddi etkisi altındadır. Bu rüzgar, ümit ederizki geçici olur. Dayanmak zorundayız. Tahribatının az olması için oldukça serin kanlı olmalıyız. Kesinlikle, bir reaksiyoner olmamalıyız. Bu süreçte, daha fazla içinde bulunduğumuz ülkelerin gazetelerini ve köşe yazarlarını okumalıyız. Sağ duyulu Avrupalı siyasetçiler, düşünürler, partnerler bulmalı, gelişmeleri birlikte değerlendirmeliyiz. Geleceğe ümitle bakmak zorundayız...