Bugün Doğu'da henüz tam olarak çözülememiş bir azınlık meselesi vardır.


Çoğunluğa tahakküm kuran, yıllardır onları baskı altında yaşatan azınlıklar, iktidarı başkasıyla paylaşma konusunda da çok gönülsüz davranıyor. Kim ne derse desin 'Arap Baharı' denen sürecin sonuçta bu coğrafyaları iyi bir yere götüreceği ortada. Bu süreç, toplumun kendi taleplerini daha çok dillendirebildiği demokrasinin yerleşmesinde çok etkili olacağını bize gösteriyor. İslam dünyası bugüne kadar demokrasiye yaban durmuş olsa da Hz. Peygamber'in (a.s.m) 'Siz nasılsanız başınıza öyle yöneticiler gelir' sözünün en iyi gerçekleştiği sistemlerden birisi olduğu muhakkak.


Demokrasi; öncelikle Arap dünyasında, çoğunluğun nerede duracağını gösterecek. Arap Baharı diye isimlendirilen bu sürecin asıl Ortadoğu'daki azınlıkların nerede duracağını belirlemesini ümit ediyoruz. Çünkü Doğu'da ciddi bir azınlıklar meselesi var olmaya devam ediyor.


Belki çok genelleyici bir ifade olacak ama Batı, azınlık meselelerini ya mutlak surette asimile ederek ya da temelli ortadan kaldırarak kendince çözme yoluna gitmişti. Yahudiler gibi asimile olmayanları ya yüzlerce yıl dört duvar içine aldıkları mahallelerde iskan etmeye zorladılar ya da kıyımdan geçirdiler. Müslümanlara da büyük kıyımlar yaptılar, geri kalanları da göçe mecbur ettiler. Kendisi gibi düşünmeyen farklı mezhep veya düşünceleri Katharlarda olduğu gibi yakarak yok ettiler. Yaşadıkları bölgeleri olabildiğince homojenize edip inanç ve ırk bütünlüğü sağlayıp azınlık meselesini temelden çözümleme(!) yoluna gittiler.


Şark'ta ise tarih böyle akmadı. Burada tek tipleştirme, aynılaştırma yolu benimsenmedi. Şark'taki yönetimler kendisine başkaldırmayan hiçbir etnik ya da dini topluluğa cebir uygulamadı, kendine benzemeye zorlamadı. Osmanlı'nın yıkıldığı dönemde Ortadoğu'nun, Kafkas ve Balkanlar'ın yüzlerce yıl önceki bütün etnik yapısı varlığını sürdürüyordu. Ticarette, eğitimde, inançta özgürce davranabiliyorlardı. Osmanlı yıkılana kadar da azınlıklar en azından var olabilme hakkına sahip oldular.


Ancak o dönemin zenginliği bu döneme azınlık sorunu olarak yansımış durumda. Suriye'de yüzde 10'luk bir azınlık, ülkenin bütün yönetiminde tek söz sahibi durumunda! Yakın bir tarihe kadar Türkiye'de de devletin çok kritik yerlerine hep belli çevrelerden insanların getirilmesi, askeriye ve yargı gibi yerlerde insanların hafiyelerce takip ettirilmesi bu azınlık yönetiminin bir tezahürüydü.


İslâm dünyasında demokrasinin yayılmasının, çoğunluğun haklarını koruyacağı ortada. Azınlıkların hakları da tıpkı geçmişte olduğu gibi garanti altına alınacaktır. Bugün geldiğimiz yerde çağdaş demokrasiler çoğunluk kadar azınlığın da haklarını gözetiyor. Onların haklarının güvencede olması, çoğunluk baskısı altında ezilmemesi, çağdaş yönetimlerin en önemli görevleri arasındadır. Ancak Şark'ta henüz çoğunluk kendi haklarına kavuşamadığı için azınlıkların hakları konuşulamıyor. Suriye'de olduğu gibi büyük çoğunluk, azınlıklardan kendi hakkını tam olarak alabilmiş değil. Suriye'deki azınlığın savaş yolunu seçmeyip uygar bir şekilde müzakere edip bundan sonra kendi haklarını güvence altına alma yoluna gitmeleri gerekirdi.


Başta Türkiye olmak üzere bütün İslam dünyasında yeni bir toplumsal mutabakata ihtiyaç var. Bütün demokrasilerde olduğu gibi çoğunluğun büyük söze sahip olduğu, azınlığın da bütün haklarının korunduğu, ancak herkesin yerini ve haddini bildiği yeni bir toplumsal sözleşmeye.

(Zaman gazetesinden alınmıştır)