İSTANBUL - Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı'ndan Uzm. Dr. Hamza Ogun, "Sarkoidozun nedeni bilinmiyor, ancak vücudun bağışıklık sisteminin bilinmeyen bir maddeye cevap vermesinden kaynaklandığı düşünülüyor. En sık akciğer ve lenf bezlerini tutmakla birlikte gözleri, cildi, kalbi ve diğer organları da etkileyebiliyor." ifadelerini kullandı.

Bezmialem Vakıf Üniversitesi'nden yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Uzm. Dr. Hamza Ogun, sarkoidozun, vücudun herhangi bir yerinde küçük çapta iltihaplı hücre (granülom) toplanması ve büyümesiyle karakterize edilen bir hastalık olduğunu belirtti.

Ogun, hastalığın en sık akciğer ve lenf bezlerini tuttuğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Ancak gözleri, cildi, kalbi ve diğer organları da etkileyebilir. Sarkoidozun nedeni bilinmemektedir, ancak vücudun bağışıklık sisteminin bilinmeyen bir maddeye cevap vermesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Bazı araştırmalar; bulaşıcı ajanların, kimyasalların, tozun ve vücudun kendi proteinlerine karşı potansiyel anormal bir reaksiyonun, genetik olarak yatkın kişilerde granülom oluşumundan sorumlu olabileceğini göstermektedir.

Sarkoidoz sıklığı coğrafi konum, ırk ve cinsiyete göre değişir. Hastalığın görülme sıklığı 25-35 ve özellikle kadınlarda 45-65 yaşları arasında 2 pik yapar. Sarkoidozun belirti ve semptomları hangi organların etkilendiğine bağlı olarak değişir. Sarkoidoz bazen yavaş yavaş gelişir ve yıllarca süren semptomlar oluşabilir. Sarkoidozu olan birçok kişinin semptomu yoktur, bu nedenle hastalık sadece akciğer filmi ya da tomografi başka bir nedenle çekildiğinde keşfedilebilir."

Organ tutulumuna göre semptomların değişiklik gösterebildiğine işaret eden Ogun, "Örneğin, akciğer tutulumuna bağlı olarak öksürük, nefes darlığı ve göğüs ağrısı ortaya çıkabilirken, deri tutulumu olduğunda ayak ve bacak kısımlarında kırmızı-mor renkli şişlikler ortaya çıkabilir. Göz tutulumuna bağlı görme bulanıklığı ve ışık hassasiyeti meydana gelebilir." ifadelerini kullandı.

- "Her sarkoidoz Hastasının Tedavi Edilmesi Gerekmiyor"

Hamza Ogun, hastalığın tanısında, akciğer röntgeni ve tomografisinin önemli yer tuttuğunu belirterek, şunları kaydetti:

"Sonraki aşamalarda ise Sarkoidozdan şüphelenilen hastalarda teşhise gitmek için bronkoskopi, lenf bezi biyopsisi, dudak biyopsisi bazen de akciğer biyopsisi yapmak gerekebilir. Bronkoskopi hastanın bronş sistemini görmeyi ve gerektiğinde biyopsi işleminin yapılmasını sağlayan elastik bir borudur. Lenf bezi biyopsisi için farklı yöntemler de kullanılabilir. Bunların başında EBUS adı verilen ve bronkoskopun ucuna yerleştirilen ultrason sayesinde, görerek biyopsi yapmaya olanak sağlayan bir yöntem gelir. Son yıllarda kullanımı artmıştır. Bazı hastalarda ise mediastenoskopi adı verilen cerrahi bir işlem ile tanı konulması gerekebilir.

Tanı konulan her Sarkoidoz hastasının tedavi edilmesi gerekmez. Erken evre Sarkoidozlu hastalarda kendiliğinden iyileşme oranları yüksektir, bu nedenle tanı alan hastaların yaklaşık yarısına tedavi verilmez. Göz, kalp, sinir sistemi tutulumuna ait bulgular varsa kortizon tedavisi gerekir ve hastaya göre tedavi dozu ve süresi belirlenir."

Sarkoidozda tedavinin bağışıklık sisteminin cevabını baskı altında tutmak için kullanıldığını bildiren Ogun, "Böylece hastalığa bağlı şikâyetler azalır. Kortizon ve immunsupresif denilen bağışıklık azaltan ilaçlar, immün sistemi baskılar ve hastalığı uyur durumda tutmaya çalışır. Ancak uzun süreli kortizon kullanımının yan etkileri de olabilir. Osteoporoz, diyabet gelişimi, katarakt, hipertansiyon, obezite, kas güçsüzlüğü ve yüzde şişme ortaya çıkabilecek yan etkilerdir." ifadelerini kullandı.

Ogun, sarkoidozun nadir görülen ancak değişik belirti ve bulgularla ortaya çıkan bir hastalık olduğunu belirterek, hastalığın evresine göre kortizon tedavisinin gerekebildiğini kaydetti.