Bağırsaklar, beyinden başka kendine özgü sinir sistemi olan tek organ. Beyinle bağırsaklar uyumlu çalışırlarsa sağlık, uyum bozulursa vücutta kaos yani hastalıklar ortaya çıkıyor…

Beyin ve bağırsaklar arasındaki ilişki son yıllarda tıp dünyasının yakından ilgilendiği konulardan biri. Araştırmalar sonuçlandıkça duygu durumumuzun, yakalanacağımız bazı hastalıkların, tıbben daha uzun ya da kısa yaşamanın bağırsaklarımızda şekillendiği ortaya çıkıyor. Bizi beynimizin yönettiğini düşünürken ana kumanda masasının bağırsaklar olduğunu öğreniyoruz. Önceki kitabında günümüzde neredeyse her yiyeceğin içine katılan früktozun sağlığımızı nasıl bozduğuna dikkat çeken Gastroenteroloji Uzmanı  Prof. Dr. Metin Başaranoğlu, bu defa “İkinci Beyin Bağırsaklar” diyerek dikkati çok da önemsemediğimiz ancak vücudumuzda en büyük yer kaplayan bir organa çekiyor… Bağırsakların sadece bir atılım organı olmadığını söyleyen Prof. Dr. Başaranoğlu “Sindirim sistemi beyinden ve omurilikten bağımsız çalışan, kendi sinir sistemi olan tek organımızdır. Tıpta ‘ikinci beyin’ denilen bağırsaklarımız hem vücudun hem de ruhun hayatta kalmasını sağlar” diyor.
Karındaki beynin kafatasındaki beyine gönderdiği sinyallerin beyinden alınanlardan daha fazla olduğunu belirten Prof. Dr. Başaranoğlu, yıllar içinde değişen beslenme düzeninin bağırsakların işleyişini de değiştirdiğini ifade ederek “Bağışıklık sisteminin önemli bir bölümü bağırsaklarda bulunur. Yediklerimiz bağırsaklardaki mikropların türünü belirler. Sağlıksız yiyecekler tükettiğimizde, bağırsaklardaki vücudumuzu temizleyen bakteriler yerine, hasta eden bakteriler yerleşir.  Karın hastalanıp kendine özgü nevrozlar geliştirebilir, karın hisseder, düşünür ve hatırlar” diyor. İşte bağırsaklarımızın marifetleri…

Bağırsaklarımıza nasıl destek oluruz?
¥ Un ve şekerden fakir, taze sebze ve meyve, et ve yumurta gibi tabii gıdalar açısından zengin yiyecekler bağırsak florasının tedavisine ve dolayısıyla burada iyi karakterli mikropların gelişmesine yardımcı olur.
¥ Fermente yoluyla elde edilmiş ürünler, yani turşu, evde yapılmış yoğurt, peynir, sirke gibi yiyecekler bağırsak florasında bulunan prebiyotikleri artırır. Uzun ömürlü kutu ürünlerinden ve paketli gıdalardan uzak durmak gerekir.
¥ Günlük lif ihtiyacımız en az 30 gramdır. Bunu taze sebze ve meyve, kepekli ürünler ve kuru baklagillerden karşılamak gerekir. Bu gıdalarda tabii olarak bulunan lifler, bağırsaktaki faydalı bakterileru uyararak prebiyotik etki oluşturur.

Mutluluğa da ‘o’ karar veriyor
İkinci beyin bağırsaklar kavramını ortaya atan Hücre Biyolojisi uzmanı ve Patolog Prof. Dr. Michael Gershon “Biri başımızda biri karnımızda bulunan beyinlerimiz uyum içinde çalışıyor. Bu uyum bozulduğu zaman ise karnımızdan kaos, başımızdan mutsuzluk eksik olmuyor” diyor. Bu açıklama, “Mutluluğun kaynağı bağırsaklar mı?” sorusunu akla getiriyor. Mutluluk hormonu olan serotonin üretiminin yüzde 90-95’inin bağırsaklarımızda gerçekleştiğini söyleyen Prof. Dr. Metin Başaranoğlu, bu konuya söyle açıklıkgetiriyor: Beyindeki ödül sistemini etkinleştiren dopaminin yüzde 50’sinin üretim yeri de bağırsaklar. Bunun anlamı, bağımlılıklar, iştah mekanizması ve obezite gelişimi, fiziksel performansın bir bölümünden de bağırsaklar sorumlu. Daha önce bağırsaklarınızda burkulma hissetmişsinizdir. Stresli olduğunuzda mideniz bulanmıştır. Ya da çok güzel bir olay karşısında karnınızda kelebekler uçuşmuştur. Bu örnekleri vermemin sebebi, mide ve bağırsakların duygusal durumlara karşı hassas olmasıdır. Mesela kızgınlık, öfke, keder veya ruhsal gerginlik gibi durumlarda bağırsaklarınızdan şikâyetiniz olabilir. Sıkıntıda olan beyin, bağırsaklara sinyal gönderdiği gibi, sıkıntıda olan bağırsaklar da beyine sinyal gönderir. Mide ve bağırsaklarınızda sıkıntı yaşıyorsanız bu durum stresten, anksiyeteden veya depresyondan kaynaklanıyordur.

Bizi koruyan iyi mikroplar mı?
Mikropları hep yok edilmesi gereken canlılar olarak biliyoruz. Ancak söz konusu bağırsaklar olunca burada biraz durmak gerekiyor. İnsan bağırsağının 1-2 kilo mikrop barındırdığını söyleyen Prof. Dr. Başaranoğlu, son dönemlerin popüler tıp terimi ile “mikrobiyata” denilen bu topluluğun sayısının ve karakterinin sağlığı şekillendirdiğini ifade ediyor. Bağırsaklarda yerleşen bu mikropların midede sindirilemeyen bazı yiyeceklerin sindirilmesine yardım ettiğini, bazı vitamin ve minerallerin sentezine yardımcı olduğunu da ifade eden Prof. Başaranoğlu “Bağırsaklarda yaklaşık olarak 100 trilyon mikroorganizma vardır. Bu sayı toplam insan hücresinden 10 kat fazladır. Ayrıca bu mikroorganizmalar insan genomundan 150 kat daha fazla gen içerir.  Aynı zamanda bağırsaklar vücut savunmasında bağışıklık sisteminin bir parçası olarak görev alırlar. Mikrobiyata, zararlı bakterilerin çoğalmasını engeller. Ayrıca bağırsaklarda iltihap oluşup, bağırsaklardan kana zehirli maddelerin geçmesini engeller. Bağırsak mukozası, yakınında yer alan lenf dokularını uyararak, kanser hücrelerin zararlı maddeleri ortadan kaldıracak antikor üretilmesini sağlar” dedi.

Nakille çare aranıyor
Son yıllarda ortaya konan başka bir gelişmenin bağırsak hastalıkları, obezite, nörolojik ve psikiyatrik hastalıkların bozulmuş bağırsak florasının onarımıyla tedavi edilmesi fikri olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Başaranoğlu “Sağlıklı bir insanın dışkısından alınan mikropların hasta bir kişiye nakledilmesi yeni bir gelişmedir. Bu tedavi ile bir bağırsak hastalığında başarı elde edilmesi, aynı metodun sindirim sistemi hastalıkları dışında bazı nörolojik hastalıkların tedavisinde de kullanılmasını gündeme getirdi” diye açıkladı.

Şişmanlatan yiyecekler dengeyi bozuyor
Yiyecek seçimlerimizin bağırsaklarımızı hasta ettiğini, bağırsakların da bizi hasta ettiğini söyleyen Prof. Dr. Metin Başaran, “metropol beslenmesi” olarak adlandırılan aşırı yağlı, aşırı işlenmiş, rafine, hazım ihtiyacı olmayan nişasta bazlı şeker, mısır şurubu ile yapılmış yiyeceklerin bağırsaklardaki mikropların karakterini değiştirdiğini belirterek “Eskiden olduğu gibi taze, sebze meyve, baklagil ağırlıklı beslenmenin azalması bağırsakların hastalanmasına yol açar. Bunu da bağırsakları oluşturan sağlıklı bakterileri azaltıp bunun yerine sağlıksız ve değersiz endüstriyel ürünler yiyen zararlı bakterileri doldurarak yapar. Böylece açılan kapıdan obezite başta olmak üzere birçok kronik hastalık girer” diye konuştu.

ZİYNETİ KOCABIYIK