Mücadelede...

-  Şehit var...

-  Gözyaşı var...
-  Savaş makinelerine yatırılan paralar var...
-  Anaların gözyaşları var...
-  Öfke var, kin var, nefret var...
-  Toplumsal barışa tehdit var.
-  Belirsiz bir son var...

* * *

Müzakerede...
-  Savaşın bitme ihtimali var...
-  Kanın durma ihtimali var...
-  Gözyaşlarının dinme ihtimali var...
-  Huzur ihtimali var, güven ihtimali var...
-  Savaş makinesinin durma ihtimali var...
-  Belirli bir son ihtimali var...
-  Barışın zafer kazanma ihtimali var...

* * *

Sonuç?
Sonuç şu: Ben müzakereciyim arkadaş.
Diyeceksiniz ki:
“Ama kesin konuşamıyorsun, hep ‘ihtimal var’ diyorsun.”
Ben de derim ki:
Binde bir ihtimal olsa bile denemeye yeter.

Mutluluğun 8 tarifi

BİR: Kendini birilerini idare etmek zorunda hissetmemektir mutluluk...
İKİ: Egemene karşı doğru bildiğini sonuna kadar söyleme lüksüne sahip olmaktır mutluluktur.
ÜÇ: Anlamadığında anlamış gibi yapmaya gerek duymamaktır mutluluk...
DÖRT: Hangi pozisyonda olursa olsun insanın kendisini o kadar da önemli hissetmemesidir mutluluk...
BEŞ: İnsanın hayatında “Nasıl görünüyorum” ve “Ne derler” sorularını sormaya gerek duymamasıdır.
ALTI: Beklenenleri değil de içten geçenleri pervasızca söyleme özgürlüğüne sahip olmaktır mutluluk.
YEDİ: Kendisini çok önemli sanan şahsın yüzüne karşı “O kadar da önemli değilsin” diyebilmektir mutluluk...
SEKİZ: İnsanın bulunduğu pek mühim pozisyonların tümünü bıraktığı anda bile kendini iyi ve değerli hissedebilmesidir mutluluk...

Zaytung’a özenerek

MATRAK haberler yapmakla ünlü sitemiz “Zaytung”a bayılıyorum. İzin verirlerse kendilerine özenerek ben de “bildirmek” istiyorum.
Haberim şu:

* * *

(Son dakika):
Yozgat Belediye Meclisi, son dönemde Barcelona, Paris ve Roma gibi şehirler için filmler çeken ünlü yönetmen Woody Allen’ın şehirleri adına da bir film çekmesini sağlamak amacıyla “acil” ve “tek gündemli” toplandı.
(Ahmet Hakan İstanbul’dan bildirdi)

* * *

-  Bülent Ersoy’un Kenan Evren’e duyduğu kin ve nefreti dile getirdiği her türden demeci...
-  Acun Ilıcalı’nın bir giydiği çorabı bir daha giymemesine dair atılan her türden manşet...
-  Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın kalori ve sigara karşıtı bitmeyen önlemler paketine dair açıklamaları...

Bir tek Davutoğlu kaldı

-  Libya’da büyükelçisinin öldürülmesinin şokunu yaşayan Amerika çoktan Suriye işinin peşini bıraktı.
-  “Suriye’de binlerce insan ölüyor” tarzı duyarlılık gösteren yazarlar, artık bu türden yazılar yazmaz oldu.
-  Avrupa zaten hiç diretmemişti, iyice köşeye sinip oturdu...
-  Başbakan Erdoğan artık “bana bak Esad” türü çıkışlar yapmıyor.
-  “Sakallılar” artık Hatay sokaklarından çekildi.
-  Esad’ı terk eden generaller bile yeniden Esad’a döndü...
Geriye bir tek Ahmet Davutoğlu kaldı. Kendisi hâlâ “Suriye ile savaşabiliriz” imasında bulunan açıklamalar yapmaya devam ediyor.

Gıpta ettiğim köşe yazarı tipi

Bazı köşe yazarlarına bakıp gıpta ediyorum.
Adamlar...
-  İstikrarlılar...
-  Sürprizsizler...
-  Hiç savrulmuyorlar...
-  Duruş sahibiler...
-  Çizgileri hep belli...
-  Ödünsüzler...
Hangi iktidar işbaşına gelirse gelsin...
Güç ve iktidar sahibinin yanında derhal hizaya geçiveriyorlar.

Plaka

CEM Yılmaz oğlunun doğumunu satın aldığı lüks otomobille kutlamış...  Oğlunun adını da otomobilin plakasına işletmiş.

* * *

Hemen söyleyeyim:
Plakaya isim işletmek, “magandaca davranışlar” listesinin ilk beşine rahat girer. Dünyayı ti’ye alan bir mizahçının bile plakaya isim işletmek eyleminden kendini alamaması, neyle ne kadar dalga geçebileceğinin de sınırlarını çiziyor.

* * *

Tabii bir de “Yaşasın oğlum oldu” diye kendisine pahalı bir otomobil alması meselesi var. Bu konuda ise “Mizahçı sevincini gösterirken bile yaratıcı olmalıdır” demekle yetiniyorum.

Ne oldu ona?

-  Bir “azgın azınlık” vardı, ne oldu ona?
-  Bir Süheyl Eğriboz vardı, ne oldu ona?
-  Bir “Susma, sustukça sıra sana gelecek” vardı, ne oldu ona?
-  Bir İrfan Atasoy vardı, ne oldu ona?
-  Bir “Toprak işleyenin, su kullananındır” vardı, ne oldu ona?
-  Bir “adil düzen” vardı, ne oldu ona?
-  Bir “Mutlaka demokratik anayasaya kavuşacağız” vardı, ne oldu ona?
-  Bir “cemaat” vardı, ne oldu ona?
-  Bir “Dizi süreleri çok uzun” vardı, ne oldu ona?

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)