Teröristleri anlıyorum. Onları elbette kabullenmem, onaylamam mümkün değil ama onları anlıyorum. Onlar diyorlar ki;

-Ben katilim, caniyim. Senin devletinin, milletinin, bayrağının, yasalarının, askerlerinin, polisinin, sivilinin, çocuğunun, kadınının, yaşlının düşmanıyım. Hastane, okul, yetimhane, kreş falan bakmam basarım bombayı. Bütün dünya benim düşmanımdır. Ama bana silah veren, beni destekleyen her kim olursa olsun, onlarla her türlü işbirliğine hazırım. Ben hainim, ben nankörüm. Ben yılanın, akrebin, çıyanın insan bedeninde tezahür etmiş haliyim. Ben sadece öldürürüm ve öldürmekten keyif alırım. Kan görmek bana zevk verir. Can çelişenleri seyretmek adrenalimi arttırır. Bana psikopat, manyak ne derseniz deyin, Ben buyum.

Vatanına, milletine, bayrağına, devletine hizmet etmek için eğitilmiş ve göreve başlarken yemin etmiş askerimizi, polisimizi de anlıyorum ve onları tüm bedenimle, kalbimle, duygularımla, ruhumla kabulleniyorum, onaylıyorum. Onlar diyorlar ki

-Arkadaş benim işim de budur. Bu görev benimdir. Görevden öte, işten öte artık bu benim için onur meselesidir. Bana maaş verseniz de, vermeseniz de, devletim, milletim, bayrağım arkamda olduğu sürece ben bu teröristlere nefes aldırmayacağım. Ya teslim olacaklar veya karanlık ruhları ile birlikte karanlığa gömülecekler. Ölürsem şehidim. Kalırsam gazilik veya kahramanlık istemem ama biraz saygı elbette hakkımdır ve 10 yıl sonra politikalar, siyasetler değiştiğinde sakın beni devlete, vatana, millete ihanetten, silahlı çete örgütü kurmaktan, darbe hazırlığı yapmaktan tutuklayıp hapishanelerde çürütmeyin.

ABD, Rusya, Almanya, İngiltere, Fransa, Almanya  gibi süper devletlerin siyasetçilerini, asker bürokratlarını, konsoloslarını da anlıyorum. Onaylamıyorum ama anlıyorum. Onlar diyorlar ki;

-Mösyö, Sinyor, Bayım, Mister! Sen terör örgütü diyorsun ama ben demiyorum, ben onları istediğim gibi kullanıyorum, hatta buralarda hepinizin ülkesinden toprak kopartıp, hepinizin canınızdan can, etinizden et kopartıp, bilmem nerenizden kan alıp onlara devlet de kurarım. Çünkü benim ulusal menfaatlerim bunu gerektiriyor ve ben ulusal menfaatlerimi korumak için bu görevlerle yetkilendirildim.

 

Ancak yurdumun bazı siyasetçileri, bazı adalet temsilcilerini, bazı bürokratları, bazı yerel yöneticileri(yani belediyeleri) anlamıyorum. Onlar  dilleri ile asla itiraf etmezler ama sorduğunuzda inkar da etmezler ve davranışları ile, hareketleri ile, icraatları ile, niyetleri ile, zikirleri ile, ifadeleri ve açıklamaları ile sürekli beyan ederler;

-Ey muhatap! Ben senin devletinde yetkili bir bireyim, makamım var. Bana paşa paşa maaşımı vereceksiniz. Bu yetkiler bana yetmez, daha fazlasını vereceksiniz. Ben istediğim gibi at koşturacağım. Yemin falan ettim ama yalandan, hikayeden ettim. Sizin yeminlerinize de, devletinize de, milletinize de, yasalarınıza da, meclisinize de, tüm makamlarınıza da, askerinize de, polisinize de can düşmanıyım. Ben burada Truva atıyım. Elimden gelen pisliği, düşmanlığı, sinsiliği, nankörlüğü, hainliği ardıma koymayacağım ve iliğinizi, kemiğinizi kurutana kadar size elimden gelen tüm kötülükleri, tüm şeytanlıkları yapacağım. Size karşı kinim, nefretim var. Bu uğurda her türlü  ihaneti, yalanı, sahtekarlığı  yapacağım. Teröristlerden güç ve ilham alıyorum. Güvence kaynağım onlardır.

İşte bu son gurubu tam olarak, gerçek olarak anladığımızda ve gereğini yaptığımızda  cinayetler, vahşetler sona erebilir.

Düşmanın, akrebin, yılanın, katilin, mafyanın, hırsızın bile raconu, kırmızı çizgileri olabilir. Ama bu son grubun raconu, kırmızı çizgisi yoktur. Sisteminden, rejiminden maaş aldığı devlete, millete, ülkeye  her an ihanet içindedir. Devletin, rejimin güvencesinde ve devletin, rejimin kendisine sağladığı hakları, imkanları, yetkileri kullanarak devletin altını oyar, milletin anasına söver, bayrağı gönderlerinden indirtip üzerinde tepinir, teröristlerin cenazelerine sanki kahraman cenazesine gidiyormuş gibi taziyeye gider, askerler aleyhinde yalancı ve gizli tanıklık yapar. Yedi gün 24 saat  şeytana sürekli, kesintisiz hizmet eder. Entrika, kumpas, hainlik, nankörlük, yalan, sahtekarlık artık onun sanatı, zanaatı olmuştur.

Ve biz onlara insanların çöp varillerinden ekmek topladığı bir dönemde krallar gibi yaşayacak maaşlar veririz. Biz onlara dokunulmazlık zırhı sunarız. Biz onlara makam arabası, makam şoförü, özel yakın koruma, danışman tahsis ederiz ve tahsis ettiklerimizin de maaşlarını biz veririz. Biz maaşları dışında onların yedi sülalelerinin sağlık giderlerini, telefon giderlerini, ulaşım giderlerini öderiz. Onlar canları sıkıldıkça  yurdumun, milletimin, devletimin aleyhinde uluslararası kumpas ,entrika, kampanya çevirsinler diye uçak paralarını ve günlük kral yevmiyelerini de öderiz.

İşte bunları asla anlayamıyorum. Zihnim, aklım yetersiz kalıyor. Ve bunlar bir gecede gökten yere zembille inmediler. Bunlar başka gezegenlerden geldilerse bile hainlikleri için  hazırlık devresi yaşadılar. Hendeklerini bir saatte kazmadılar. Camileri bir saat içinde silah deposu ve cephanelik haline getirmediler. Şimdi uzun saç, sakal bırakıp ve gece gündüz siyah güneş gözlükleri ile firari olarak  ülke dışında saklanan savcılar, hakimler bunları bildikleri halde bunlarla uğraşmadılar ve muvazzaf, emekli askerleri gazetecileri, Atatürk’e biraz saygısı olan akademisyenleri vatan haini suçlamaları ile, sahte delillerle, özel ve gizli olarak gizli tanık yapılmış sahtekarların uydurma ifadeleri ile hapishanelerde yıllarca çürüttüler. Onlardan kimi intihar etti, kiminin bedeni ve kalbi daha fazla direnemedi, öldü, kimi içerdeyken dışarıda ölen anasının, babasının, oğlunun cenazesine gidemedi. Dışarıda evlenenlerin kızları gelinlikleri ile bu ihanet hapishanelerine geldiler ve babalarının ellerini bu hapishanelerin görüş odalarında öptüler.

Tüm bunların arkasında MOSAD var, CIA var, KGB var, paralel yapı var hikayeleri beni bağlamaz! Ruhumuzu iyileştirmez! Duygularımızı sakinleştirmez! Adam olmalıdır ve düşmanın arkasında her kim olursa olsun, düşmanını arkasında olanlarla beraber ezer geçersin! Ama subayını, ast subayını, polisini, gazetecini, bilimle uğraşan üniversite rektörlerini, profesörlerini gerçek hainler dışarıda dört nala devriye gezerken, sen hapishanelere vatan hainliği suçlamaları ile sabah namazlarından önce enselerinden bastırıp polis arabalarına sokarak hapishanelerin içine sokamazsın.

Herkes ektiğini biçer birader! Ne ekersen onu biçersin! Rüzgar eken fırtına biçer!

Ve ülkemin subayları, ülkemin astsubayları CIA,MOSAD,KGB gibi düşman istihbaratçılarının ellerinde oyuncak olmayacak kadar iyi eğitilen güçlerdir. Onların hepsi sadece Atatürk ilkelerine sadık kahramanlardır. Her sepette çürük yumurta, her küfede kırık şişe olabilir. Emin olun onlar mutlaka ayıklanmaktadır ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin dışına çıkarılmaktadır. Bunun için sivil savcıların kozmik bürolara girmelerine ve haham kılığındaki tuhaf insanları gizli tanık yapmalarına  asla gerek yoktur.

Atatürk ilkelerine bağlı olmayan, vatanını ve milletini sevmeyen  subay asla olamaz! En kısa sürede yakayı ele verir ve içinde bulunduğu sistem onun sırtından üniformasını sıyırıp atar

Türk Silahlı Kuvvetlerinin derin siyasetini, Atatürk’e bağlılığını anlayamayan hiçbir siyasetçi ve bürokrat ve adalet temsilcisi görevinde başarılı olamaz!

Ankara’da 28 askeri personeli bomba patlaması ile öldürüldü diye Türk Silahlı Kuvvetleri iflas etmez. Suriye, Irak, Yemen, Suudi Arabistan, Mısır, Tunus, Fas, Cezayir , Nijerya, Küba, Arjantin, Peru, Portekiz orduları ile Türk Ordusunu bir tutan, onlar gibidir diyenler gafletin ve sersemliğin tam ortasındadırlar.

Takım elbiseli, kravatlı, kartvizitli teröristeler hak ettikleri ve layık oldukları adalet karşısında bedel ödedikleri zaman tüm bu  karanlıklar sona erecektir.