Rumların uluslararası ortamda başları sıkışmaya başladı mı, tehditleri de artmaya başlar.  Bu dönemde bol bol atıp tutarlar ve birisi çıkıp “otur yerine” dedi mi de, pısıp yerlerine otururlar.

Kendilerini dev aynasında gören ve dünyanın en güçlü ülkesinin de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olduğunu sanan Rumlara göre, dünyanın merkezi de Lefkoşa'dır zaten.

 

Lefkoşa'da normal diplomatik görevlerini ifa eden büyükelçilerin, özellikle de ABD, Rusya ve Avrupalı bazı Büyükelçilerin, başta KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu olmak üzere Müzakereci, Özel Temsilci,  Dışişleri Bakanı ve diğer siyasi kişilerle yapmış oldukları temaslarla ilgili olarak Rum Dışişleri Bakanlığı’nın, söz konusu yabancı büyükelçilere göndermiş olduğu sözlü uyarı notası Rum megalomanisinin en güzel örneklerinden bir tanesidir.

 

Söz konusu yabancı büyükelçilerin Rumların bu sözlü notasını dikkate almadıklarına ve de almayacaklarına kuşku yok.

 

Zaten İngiltere, aralarında İngiliz Yüksek Komiseri’nin de bulunduğu büyükelçilere Kıbrıs Türk toplumluyla temasları konusunda Rum Dışişleri Bakanlığı’nın sözlü nota göndermesine karşılık, herhangi bir resmi yazı veya yanıt vermeyeceğini açıkladı. Açıkçası İngiltere Rumlara "senin uyarıların benim bir kulağımdan girer, diğerinden de çıkar" mesajını verdi bu açıklaması ile.

 

Rumlardaki bu megalomani yeni kazanılmış değil… Hatırlarsanız, Makarios da 21 Aralık 1963 gecesi korumasız Türklere, tepeden tırnağa silahlı milis ordusu ile saldırırken kendisini dev aynasında görmüş ve adanın mutlak hakimi sanmıştı. 1 Ocak 1964 sabahı, herhalde bir gece evvelsinde kutlanan yılbaşı masasında içkiyi fazla kaçırmış olmalı ki, altında Türkiye, İngiltere, Yunanistan, Kıbrıs Türk ve Rum Toplumlarının liderlerinin de imzaları bulunan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Anayasası'nı iptal ettiğini açıklamıştı, Kıbrıslı Türklere söz konusu Anayasa'nın verdiği ortaklık haklarını iptal edip, adaya tek başına hakim olabilmek için…

 

İngiltere ve Türkiye Makarios'un bu sözlerine karşı çıkıp öğleye doğru yaptıkları açıklamada Makarios'un bu sözlerini geri almaması durumunda Garantörlük haklarını derhal kullanmaya başlayacaklarını belirtince, Makarios yelkenleri indirmiş ve yanlış anlaşıldığını, böylesi manada bir söz söylemediğini belirterek, yaptırımlardan kurtulmuştu.

 

Günümüzde, kırk yıl evvel yaşanmış bu olayın tıpa tıp benzeri olmasa da yaklaşık benzerlikte olaylar yine yaşanmakta.  15 Temmuz Rum-Yunan darbesinin yapıldığı günde ve sonrasında üst düzey Kıbrıs Rum yetkilileri tarafından Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafını hedef alan suçlayıcı açıklamalarda bir artış gözlemlenmekte yine.

 

Rum Sözcü Hristodulidis’in, sahip oldukları tek yanlı AB üyeliğini Türkiye’nin müzakere başlıklarının açılmasında “veto hakkını bir silah olarak kullanacakları  şeklinde tehditkâr açıklamalarda bulunması, başlarının sıkıda olduğunun habercisi gerçekte.

 

Rum Dışişleri Bakanı Kasulidis'inde,kendini adanın kralı gibi gördüğü, yaptığı saçmalıktan net bir şekilde anlaşılıyor. Türkiye’ye karşı bir propaganda savaşı başlatacakları açıklayan Kasulidis, daha da ileri giderek Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi Geçici üye üyeliğini önlemek için de elden geleni yapacaklarını belirtiyor boyuna posuna bakmadan.

 

İşin doğrusu, BM üyeliği ve de AB Üyeliği'nin sorgulanması gereken bir ülke varsa, onun Güney Kıbrıs Rum Yönetimin olduğu kesin. Belliki Rumların başı bu aralar çok sıkışık ve Rum siyasiler, zevahiri kurtarmak için "Hayali bir düşman yaratmak" peşinde...

 

Ata ATUN

e-mail: [email protected]

http://www.twitter.com/ataatun

http://www.ataatun.com 

18 Temmuz 2014