Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis dün bir açıklama yaptı. Bir çok medya kuruluşunun sürpriz olarak nitelemesine rağmen bana göre sürpriz olmayan bir açıklamaydı bu.

Rum bakan diyor ki;

1960 yılında kurulan “Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında yanlışlar yapıldı ve Türklere hak etmedikleri haklar verildi. Azınlık statüsündeki Kıbrıslı Türklere, çoğunluk olan Rumlarla eşit haklar verildi. Artık böyle bir uygulama olamaz. Türklere vatandaşlık hakları vereceğiz, hepsi o kadar. Türkiye’nin garantörlüğü ve Fiili garantisi de kaldırılacak ve bir daha da olmayacak(mış.)

Kasulidis’in yediği naneye bakın siz.

Sanki kendisi ve Rumlar, bizler Kıbrıslı Türklere hak vermek yetkisinde, bunu kendi istedikleri kadar verecekler ve akıllarınca da bize lütufta bulunacaklar! Öyle zannediyor Kasulidis. “Aç tavuk kendini arpa ambarında sanırmış” atasözümüze çok da uygun bu kendini bilmezin, kim olduğunun ve karşısındakilerin de kim olduklarının farkında olmadan söyledikleri.

Zaten Avrupa Birliğine giriş nedenleri de, asırlardır yaptıkları gibi arkalarına Birliği alıp Türkiye’ye baskı yapmak, aynen Girit’te 120 yıl evvel oynadıkları oyunu sahneye koyarak önce Türk askerinin adadan çekilmesini sağlamak, sonra da Kıbrıslı Türkleri adadan silip atmak.

Rum Temsilciler Meclisi eski başkanı Yannakis Omiru’nun dünkü açıklamasını da Kıbrıs konusu ile ilgilenen herkes okumalı. T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Avrupa Birliği üyesi bazı devletlere ve Avrupa Birliği yetkililerine karşı takındığı dik duruşunu kendince  yorumlayan Omiru’nun söyledikleri ibretlik.

Omiru diyor ki “Artık Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan’ın bu zamana kadar Türkiye’nin AB’ye üyeliğine verdikleri destekten vazgeçmeleri ve Türkiye-AB üyelik diyaloğunun sonlandırılması tezini ortaya koyup desteklemelerinin vakti gelmiştir.”

Eski Rum meclisi başkanı Omiru da, aynen Rum Dışişleri bakanı gibi bir hayal ve megalomanisi içinde. Sanki bugüne değin Türkiye’nin AB’ye girmesi için elden geleni yapmışlar da, şimdi artık yapmayalım diyor. Sanki AB-Türkiye katılım müzakerelerinde yer alan 35 adet başlığının altı tanesine veto koyan kendileri değil. Her fırsatta KKTC’de bulunan Türk Silahlı Kuvvetlerinin adadan gitmesi, Türkiye’nin garantörlüğü ve fiili garantisinin  kaldırılması için elden geleni yapmış olan da kendileri değil!

    

Aklıma en çarpıcı örnek olarak 1974 Mutlu Barış Harekatı sonrasında Cenevre’de başlayan barış görüşmeleri geldi. Görüşmelerin ikinci günü Rum Cumhurbaşkanı Vekili ve Rum Meclisi Başkanı Glafkos Klerides, Rum Milli Muhafız Ordusunun ağrı bir yenilgi alması ve adanın kuzeyindeki toprakların neredeyse yüzde 37’si Türklerin kontrolü altına girmesinden sonra masaya, 1972 yılında Makarios’un “Türklere hiçbir hak vermem, hatta Babutsa Mahallesinin Muhtarlığını bile vermem” diyerek reddettiği anlaşma planını koymuş, rahmetlik Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş’a da “Gel bu plan üzerinde anlaşalım” demişti, bizleri aptal zannederek...

Ne vakit Türkiye’ye baş kaldırmaya çalışsalar, ne vakit Kıbrıslı Türklerin haklarını yemeğe yeltenseler ve ne vakit ellerindeki ile yetinmeyip fazlasını isteseler, her seferinde de bir şeyler kaybediyorlar, aynen Annan Planı Referandumunda olduğu gibi. O gün “Evet” deselerdi, bu gün ada Rum hakimiyeti altında ve büyük bir olasılıkla da Türklerin nüfusu 50 binlerin altına düşmüş olacaktı. Şükür ki demediler…