Anastasiadis'in masadan kalkmak için üfürükten bir bahane yaratması ve Türk tarafını suçlaması sonrasında baryalarının (yakın dostlarının) ve Rum siyasi parti liderlerinin Türkleri cezalandırmak için önerdikleri önlemleri okuyorum ciddi ciddi.  

Gülsem mi ağlasam mı, daha karar veremedim.

İşin doğrusu hangisine karar vereceğimi bir türlü saptayamadım.

Aslında tam bir komedi, yaptıkları bizleri cezalandırma önerileri. Her biri ayrı bir fıkra olabilecek düzeyde.

Ağlamak istemem ise düş kırıklığımdan. Allah'ın bize niye bu denli aptal ve megalomanik insanları hem komşu, hem de hasım yaptı diye. Hasımlarımız biraz daha akıllı olsaydı hiç olmazsa daha mantıklı ve mücadele etmeye değer bir ortam olurdu. 

Bütün dünyanın kendi arkalarında olduğunu sanıyorlar ama işin gerçeği öyle değil. Arkalarında hiç bir devlet yok, üyesi oldukları Avrupa Birliği bile kendilerine tam destek vermiş değil. Kendi halkı bile Anastasiadis'in bu çocukça davranışını tam olarak desteklemiyor. 

Ünlü bir Rum gazeteci "Anastasiadis'in Türkleri cezalandırmak amacı ile masadan kalktığı günden sonra halkın söylediği lafları ve eleştirileri toplasam kocaman bir kitap eder" diyerek bir de örnek vermiş Anastasiadis'le gırgır geçtiği köşe yazısında. “Bu masadan kalkma olayı bana ‘karısını bir başkası ile yatakta yakaladığı vakit, aldatılmış kocanın karısından intikam almak için kaptığı bıçakla kendi cinsel organını kesmesini ‘ hatırlattı” diye sonlandırmış yazısının ikinci paragrafını. 

Söz konusu yazara göre, gerçekleşen bazı olaylar düşüncesice ve kafasızca davranışların sınırlarını bile aşmış durumda. Anastasiadis'in Yunanistan Başbakanına, adaya bir kaç saatliğine dahi olsun gelmesi için dökmediği dil, koymadığı aracı kalmamış. Yalvarmaları ise koro şeklinde olmuş neredeyse. Samaras kesinlikle reddetmiş bu daveti. Hatta yazdıklarına göre, "durup dururken başımızı Türkiye ile belaya soktun" bile demiş Anastasiadis'e. 

Samaras, 20 Ekim günü Türkiye'nin ilan ettiği Navtex yürürlüğe girdikten, Rumlar tarafında tek taraflı yaratılan gerilimin altından çok sular aktıktan ve de her yer durulduktan sonra, 20 Ekim'de adaya gelmek yerine 7 Kasım'da, Kıbrıs Rum tarafının, Yunanistan'ın ve Mısır’ın enerji konularında 9 Kasım tarihinde Mısır’da gerçekleştirilecekleri toplantının 2 gün öncesinde Kıbrıs’a gelmeyi kabul etmiş. Yani Samaras Kıbrıs'a geliyor ama anlaşılan kerhen geliyor.  

Cumhurbaşkanı ve Rum Siyasi Parti liderleri "Türkiye'yi cezalandırmak için alınacak bir dizi karşıt önlemler"i açıkladılar demiştik. Bunlardan bir tanesi, Kıbrıs adasına KKTC'deki hava ve deniz limanlarından giriş yapanlara yüklü bir para cezasının kesilmesi. Bir diğeri de Türkiye'ye ve KKTC'ye bedel ödetmek için tüm sınır kapılarının kapatılması. 

Sınır kapılarının kapatılması tam da yukarıdaki fıkraya benzeyen bir eylem olur eğer gerçekleştirilebilirse. Yaklaşık 90 bin Kıbrıslı Türkün Rum tarafında harcadığı para 19 milyon avro iken 700 bin Rum’un KKTC'de harcadığı para sadece 4.5 milyon avro.  Nüfusa orantılandığında Kıbrıslı Türklerin neredeyse Rumlara kıyasla 35 misli harcama yaptıkları ortaya çıkmakta. Kapıların kapanması hem yukarıdaki fıkraya uyuyor, hem de altın yumurtlayan tavuğu kesmeye benziyor...

Üstelik AB vatandaşlarının Kıbrıs adasına istedikleri kapıdan girmesi ve serbestçe dolaşması da AB'nin kararı. Rum Yönetimi AB'nin mevcut bu kararına nasıl karşı gelecek ve AB vatandaşlarına Ercan'dan adaya girdi diye nasıl ceza kesecek çok merak ediyorum doğrusu.

Bu nedenle ağlayayım mı, yoksa güleyim mi, demiştim yazımın başında...

Ata ATUN

e-mail: [email protected]

http://www.ataatun.org 

Facebook: Ata Atun

http://www.twitter.com/ataatun