Modern alışveriş merkezleri ile göz kamaştıran Gaziantep’in bakırcılar ve sedefçiler çarşısı, Zincirli Bedesten’i ve mis kokulu baharatçıları görenleri büyülüyor.. Antep fıstığının her cinsinin bulunduğu çarşıda, kurutulmuş rengarenk biber, patlıcan, domates, bamya, kabaklar ağız sulandırıyor 

BTKD GAP Turumuzun ikinci büyük durağı Gaziantep..Güneydoğu Anadolu’nun bu zengin şehri, modern, gösterişli binaları, dev alışveriş merkezleri, yerlisinden yabancısına en ünlü markaların satıldığı işyeri ve butikleri, geniş bulvarlarıyla bizi karşılıyor..

Gündüzü canlı, gecesi ışıl ışıl bir kent.. Hatay’da yediğimiz , yiyebileceğiniz en lezzetli “ künefe”nin tadı damağımızdayken,  Anteple eş anılan “ baklava”nın binbir çeşidiyle gözlerimiz kamaşıyor.. Hele Antep fıstığı.. Tazesi, babası, ağaç altı.. Cins cins..  

Türkiye’nin “Gazi” ünvanlı tek şehri burası.  1. Dünya Savaşı sonunda İngiliz ve Fransızların işgaline uğrar.. 11 ay kahramanca onlara karşı direnir .. Bu nedenle “Gazi” ünvanını alır. İpek Yolu üzerinde bulunan Gaziantep’deki en tarihi eserler, Hitit, Roma ve Osmanlılar dönemine ait..

Kent turunda en dikkatimizi kentin en yüksek kesimindeki kalesi çekiyor. Türk bayrağı kalenin tepesinde nazlı nazlı dalgalanıyor. Yemeniciler , Bakırcılar Çarşısı ise bizi bekliyor.. Bir çarşı ki sormayın.. İstanbul’daki Kapalıçarşı ile Mısır Çarşısı’nın karışımı.. Sanki oradakinden daha fazla çeşitli.. Her çarşı birbirine bağlanıyor. Rengarenk kurutulmuş sıra sıra dizilmiş patlıcan, biber, bamya, kabak, domates hem renk cümbüşüyle, hem mis gibi kokusuyla bizi mestediyor..

Fıstık çeşitleri ise göz kamaştırıyor. Yeni mevsim fıstıkları , yaşı, kurusu, ağaç altı. Fıstığın babası, evet yanlış okumadınız babası, en süperini böyle pazarlıyorlar. Çuvallar dolusu fıstık.. Sanki babamızın dükkani gibi hepsinden birer ikişer tadıyoruz. Dükkan sahipleri alışmış olmalı ki ses çıkartmıyor..

Bakırcılar çarşısındaki el dövmesi bakır işler ise bizim için çok ilginç. Ucu ay yıldız bakır kapaklı  kahve kapları, su bardakları, tepsi ve şekerliklerini kapışıyoruz. Tabi hepimiz sıkı bir pazarlıkla bakır dövme işlerimizi özenle sardırıp, çanta ve bavulculara koşup, yedek bavul alıyoruz.. Hele hamam taslarına bayılıyoruz. Sabunlar mis kokulu. Fıstık sabunu, defne sabunu burnumuza neşe katıyor.

15 kişilik grubumuzun her biri bir tarafta. Londra ve İstanbul’dan gelmemize rağmen, alışveriş cenneti geliyor bize Gaziantep.. Etraf, tüm şehir, tüm sokaklar mis gibi kebap kokuyor.. Karnımız acıkıyor ve rehberimiz bizi şehrin en ünlü kebabçısına götürüyor.. Mis gibi ezo gelin çorbası, yanında pofuduk ekmekler, pideler, nar ekşili salatalar, lahmacun ve kebab midelere bayram havası estiriyor..

Ancak bazılarımızın aklı alışverişte hala.. Gelen havuç dilimli baklavadan bir çatal alıp, en yakın çarşıya koşuyoruz.. Baklava demişken , böylesine fıstığı bol, yeşil baklavayı ancak burada yiyebilirsiniz.. Baklava dışında şöbyet, burmaların her cinsi midenizde karnaval havası yaratmak  için bekliyor..Çoğu hanım istemeyerek tatlılardan uzak duruyoruz..  

Sedefçiler çarşısı da görülmeye değer. Sedeflerin nasıl yontulup, şekillendirildiğini görünce, her sedef işe daha saygılı bakıyoruz. Büyük emek ve el hüneri..

Bu kez yolumuz, kentin en tarihi yerlerinden Tahmis Kahvehanesine düşüyor.. Kahve öğütülen yer anlamına gelen Tahmis , 1638 yılından günümüze geliyor.. İki katlı oldukça ferah, bahçesi de bulunan tipik bir kahvehane. Tarih sayfasından fırlamış Antepli yaşlı, başlı beyler masaların başında, hararetle kağıt oynuyor.. Selam verip, hatır soruyoruz. Hemen bizi masalarına buyur ediyorlar, oynadıkları oyunu soruyorum.. Adını bile bilmediğim bir kağıt oyunu.. Ancak 2-3 saat sürdüğünü öğreniyorum. Kahvelerimizi ısmarlıyoruz.. Beyaz sapsız kahve fincanlarımız, bakır kaplar içinde  ağzı kapalı, suyuyla birlikte geliyor.. Burada “menengiç” kahvesi de veriliyor. Tadına bakıyoruz, hiç de fena değil.. Memengiç, yabani Antep fıstığı..Bunu övütüp, kahve gibi pişirip içiyorlar. Biz beğeniyoruz.. Duvarlarda Atatürk resimleri, Türk bayrakları, Antep yemeklerini öven şiirler.. Burasını çok seviyoruz, ayrılmak istemiyoruz..Ancak ayrılmak gerekiyor..

Alışverişler yapılıp, karınlar doyunca,üzerinde de güzel bir köpüklü kahve içince,  ver elini kentin en gezilmeye değer yeri.. 1,5 ay önce açılan Zeugma Müzesine gidiyoruz..

Müze, dünyanın bir numaralı mozaik müzesi.. Adını aldığı Zeugma veya diğer adıyla Belkıs kenti şimdi ne yazık ki sular altında.. 2000 yılında GAP projesi kazılarında ortaya çıkan Zeugma’daki paha biçilmez, bir benzeri olmayan mozaiklerin kurtarılması için tüm arkeologlar seferber olmuş.. Elbirliğiyle uzun çalışmalar sonunda mozaikler çıkartılıp, müzeye taşınmış.. Ancak ne yazık ki Zeugma kentinin yüzde 30 mozaiği bugün Ilısu barajı altında yatıyor.. Kurtarılan binlerce parçalık servet de adını taşıyan müzede sergileniyor..

Müzenin önündeki bulvar,  İpek Yolu’Nu simgeleyen deve heykelleriyle ayrı bir görünümde.. İlk bakışta bir deve kervanı var izlenimi veriyor. Zeugma kelime anlamıyla iki yerin birleştiği yer, köprü başı anlamına geliyor.Büyük İskender’in bu yoldan geçtiği biliniyor.. Bu bölgenin önemi, altının Mezopotamya olması.. Zeugma’nın asıl yaratıcılarının lejyonerler olduğunu kaydeden tarihçiler, para kazandıkça paralarını sanat eserlerine yatırdıklarını ve bu kentin de böyle doğduğu söylüyor. Zeugma veya Belkıs, o dönemlerde Roma’Nın en en önemli 4 kentinden biriydi.. Zeugma denince akla ilk gelen, kara kaşlı, kara gözlü, altın halka küpeli, başı eşarplı figür Çingene Kızı da 2000 yılındaki kazılarda ortaya çıktı.. Ve bu mozaik, Zeugma ile simgeleşti.. Müzenin en önemli eseri de bu zaten.. Dışardaki kan sıcağa inat, serin taşların üzerinden, özel oklarla işaretli odaya gidiyoruz.. Simsiyah göz gözü görmüyor.. Ve karanlık odada, loş ışık altında Çindene Kızı meraklı meraklı bize bakıyor.. Başında bir güvenlik görevlisi. Flaşlı fotoğraf çekimi her yerde yasak.. Ama burada başka bir itina hakim..Çingene kızının , erkek olabileceği iddiaları da yaygın.. Mozaik yarım olduğu için tam emin olamıyorum.Biz yine de onu kız olarak algılamak istiyoruz..Ve o niyetle bakıyoruz. Standart bir bilgisayar ekranı büyüklüğünde.. Zeugma denince gözümüzün önüne gelen, gördüğümüzde Zeugma’yı hatırlatan mozaik..

Müze, 100 bin mühürüyle de dünyanın en büyük mühür müzesi.Mitolojik tanrılan Apollo, Afrodit, Zeus, Paris hepsi mozaiklerde resmedilmiş. Bunlardan başka Dianosus (Okyanus tanrısı), kızkardesi Tetus, Deniz tanrısı Poseidon da mozaiklerin tanrılarından bazıları.. Tur rehberimizin de ilk kez gezdiği müzedeki mozaiklerin durumları mükemmele yakın.. Ancak ne yazık ki bazılarının kafaları yok, bilinmeyen ellerce kazınmış.. Binlerce yıllık tarih boşa gitmiş. Bazıları halı gibi Gaziantep’in en kıymetli müzesinde sergileniyor..Yolunuz buraya düşerse Zeugma Müzesini ve renklerini binlerce yıla rağmen koruyan halı gibi mozaikleri görmeden gitmeyin..

Yoksa Çingene Kızı size gönül koyar..

Yarın; Sular altında kalan köy Halfeti.. Sayıları azalan kelaynak kuşlarının Birecik’teki üretme çiftliği..Adıyaman ve Kahta yoluyla Nemrut dağına varış.. Urfa İmparatoru Nemrut’un adını taşıyan bu dağda, Kommagene Kralı 1. Antiacos’un yaptırdığı , halen gizemini koruyan 2 bin yıllık tümüllüs mezarı ve tanrı heykelleri..