Kadın adama bunları söyledikten sonra kapıda bekleyen adama Bulgarca talimat verdi. Adamı zincirlerinden çözdüler. Kadın adamı arkasındaki uzun muhafız refakatinde ahırdan çıkardı ve karşıdaki ihtişamlı villaya götürmeye başladı. Uzun boylu, iri yarı fedai esir adamı itti ve okkalı bir küfür savurarak biraz hızlı yürümesini söyledi. O anda umulmadık bir şey oldu. Dekolte ve kışkırtıcı kadın fedaisine kaşla göz arasında çok hızlı judo ve kung fu teknikleri uygulayarak onu sırt üstü devrilen ağaç gibi yere serdi. Yere yapışan adan inledi. Kadın Bulgarca adama bağırdı ve adamı kovdu. Yerden zorlukla doğrulan adam kıçını ve sırtını ovuşturarak ve ağzından akan kanları silerek yanlarından uzaklaştı. Sonra kadın tekrar Türkçe konuşmaya başladı.

-Yayıncıların korktuğu bu kitap hakkında tüm bilgileri sizden istiyoruz. Bu kitaba çok yaklaştığınızı biliyoruz. Hem kendinizi, hem de bizi daha fazla yormayınız. Şimdi lütfen güzel bir banyo yapın. Sonra yemekte konuşuruz.

Villadan içeri girdiklerinde onları hizmetçi kıyafetli genç bir kız karşıladı. Kız adamı banyo yapacağı banyo odasına götürdü ve adama şampuanların, temiz havluların yerini gösterdi. Sonra temiz çamaşırları ve giyeceği temiz elbiseyi, ayakkabıyı banyonun giyinme köşesinde hazır bulunduğunu  gösterdi. Üzerindeki kirli giysileri atmak üzere Ona büyük bir çöp torbası verdi. Kibar bir şekilde gülümseyerek banyodan ayrıldı. Adam banyoda her tarafı gözleri ile radar ve sonar taraması yapar gibi taradı ve kameraya, ses kayıt cihazına benzer bir malzeme bulamadı, emin olamadı ve küvetin, duş tesisatının, havlu dolaplarının, tavanın, hatta havluların ve şampuan kutularının içine dahi baktı. Oda temiz görünüyordu. Adam derisine kandan ve terden yapışmak üzere olan kıyafetlerini çıkartıp çöp torbasına koydu, torbanın büzgülü ağzını iyice kapattı ve küvete girdi. Su sıcaktı. Adamın sesi iyi değildi ama coşkuluydu ve coşturucuydu

-Çökertmeden çıktım da Halilim aman başım selamet/Bitez de yalısına varmadan Halilim aman koptu kıyamet/Arkadaşım İbram çavuş Allahıma emanet

Bir saat sonra adam yıkanmış, paklanmış, kirli sakallarını kesmiş, dişlerini fırçalamış ve giyinmiş, kravatını takmış olarak yemek salonuna girdi. Salonda bir iki Bulgar generali, iki sivil kıyafetli adam ve yanlarındaki kadınlarla beraber sekiz kişi daha davetli görünüyordu. Muhafızlar, hizmetçiler, generallerin yaverleri, garsonlarla beraber salonun içinde adam haricinde yirmi beş kişi bulunuyordu. Salonun dışında ve villanın etrafında da ayrıca yüz kişiye yakın özel eğitilmiş erkek ve kadın kişilerin olduğunu adam buraya getirilirken zaten görmüştü. Adam tebessüm ederek masaya oturdu. Üç yıldızlı Bulgar generali ,çorba kasesine garsonun uzattığı çorbadan alırken adama sertçe sordu

-Bulgarların aslında Türk kökenli olduğunu neden ısrarla söylüyorsunuz?

Adam üç yıldızlı Bulgar generaline baktı ve ağzına masadan bir yudum ekmek kopartarak attı ve adama gülümsedi

-Ben demiyorum! Tarih diyor! Belgeler diyor!

Adamın yanındaki diğer üç yıldızlı general daha sakince sordu

-Tarihi ve belgeleri sonra inceleriz. Şimdi hem yemek yiyeceğiz hem de bize yayıncıların korktuğu romanı anlatacaksınız ve  yemekten sonra bizi o romana götüreceksiniz ve  o romanı bize vereceksiniz.

Adam çorbayı kaseye koydu ve kaseyi su içer gibi dudaklarına götürüp kafasına dikti. Sonra başında bekleyen garsona kasesini işaret ederek tekrar çorba koymasını rica etti. Adam gerçekten çok rahattı. Küçük bir çocuk gibi şirinlik yapıyor, masadaki ve salondaki herkesin suratına ilgi, merak, şaşkınlık ve çocukça bakarak sevimlilik yapıyordu. Bir tek ‘’ Agu! Agu!’’ diyerek bebek sesleri çıkartmadığı kalmıştı. Sonra adam kendisine sakince ama direktif vererek konuşan generale döndü

-Şimdi elbette yemek yiyeceğiz. Bu direktifinize harfiyen  uyacağım. Aç ayı oynamaz! Önce karnımı doyurayım, ondan sonrası Allah kerim!

( Devam edecek