Bu çarşamba Başbakan Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile birlikte Moskova'ya günübirlik ziyaret düzenleyecek. Plan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşerek genelde Suriye'deki durumu, özelde düşen Türk jetini ele almak.İkinci konuyla ilgili olarak, Rusların jetin başına gelenlerle ilgili enformasyonu tümüyle paylaşmasını umalım.


Ruslarla Amerikalıların olayla ilgili çok şey bildikleri aşikar, ama savaş uçağının düşüşü Türk hükümeti açısından her geçen gün daha utandırıcı bir hal alıyor. Ya Türk hükümeti ne olduğunu hâlâ gerçekten bilmiyor ki, bu, Türk istihbaratının yeterli düzeyde olmadığı ve Türkiye'nin hem Moskova hem de Washington'daki dostlarının ellerindeki verileri en azından şimdiye dek kendilerine sakladığı anlamına geliyor. Ya da Erdoğan ile Davutoğlu aradan geçen zamanda ne olup bittiğini öğrendi, gelgelelim (Türk ordusu ve istihbaratının görünüşe göre yanlış enformasyonuna dayandırdıkları) ilk açıklamalarıyla daha sonra keşfettikleri gerçekliği birbirine uydurmakta büyük zorluk çekiyor.


Elbette Moskova ziyaretinin tek konusu kaybedilen Türk savaş uçağı değil. Aynı zamanda, Türk liderler, Rusların Esed rejimine desteği kesmesinin vaktinin geldiğine dair Putin'i iknaya çalışacak. Geçen cuma düzenlenen Suriye'nin Dostları toplantısında, Davutoğlu, "Uluslararası toplum, hem Suriye rejimine hem de bu rejimi destekleyenlere karşı baskıyı artırmalı.'' diye konuştu. Esed'e en önemli destek Rusya ve Çin'den geliyor. Baskı işe yarayacak mı? Rusya, bugünlerde New York'ta müzakere edilen yeni BM Güvenlik Konseyi (BMGK) karar tasarısında 'kırmızı çizgilerinden' vazgeçmeye yanaşacak mı? BM, Suriye'deki 300 silahsız gözlemcisinin 90 günlük görev süresinin dolacağı 20 Temmuz itibarıyla, yani Erdoğan'ın Moskova ziyaretinden iki gün sonra, bir karar çıkarmak zorunda. Batılı ülkeler BM tüzüğünün 7. bölümü uyarınca Suriye'ye karşı ek yaptırımlar talep ediyor. Rusya ile Çin ise buna kesinlikle karşı.


Erdoğan'ın daha sert önlemlere verdiği desteği Putin ciddiye alacak mı? "Bunu unutun," diyor Michael Ignatieff. Önde gelen Kanadalı yazar, akademisyen ve dış politikada liberal değerleri bazen provokatif biçimde savunmasıyla tanınan eski bir siyasetçi olan Ignatieff, geçen hafta New York Review of Books'un web sitesinde sert üsluplu bir blog yayımladı. Yazısında, Suriye çatışmasının, batı demokrasileri ile Rusya ve Çin arasındaki çok daha temel bir zıtlaşmayı tetiklediği tezini daha da ilerletti. Ignatieff, otoriter devletler olarak nitelediği iki eski komünist ülkenin Suriye gibi zorba rejimleri çıkarlarına uyduğu için desteklediğini yazdı. Kanadalı yazara göre Rusya ve Çin, Suriye'deki gibi çatışmaları, ABD, AB ve Türkiye gibi demokrasi ve insan haklarının prizmasından görmüyorlar. O nedenle Esed rejimini desteklemeyi sürdürüyorlar.


Kıssadan hisse: Esed sonrası geçiş döneminin hazırlanmasında Ruslar ya da Çinlilerden herhangi bir yardım almayı aklınızdan çıkarın. Moskova ile Pekin, bunu kesinlikle çıkarlarına uygun bulmuyor ve tarihin de kendi yanlarında olduğuna inanıyor. Batı'yı zayıf ve krizde görüyorlar, kendi güçleri içerdeki demokratik kontrol ve denge mekanizmalarıyla kısıtlanmadığından eninde sonunda bu tahakküm mücadelesini kazanacaklarına inanıyorlar.


Ignatieff'in fazla genelleyici ifadelerinin bazısını ve Amerika ile Avrupa'nın Ortadoğu ve diğer yerlerdeki diktatörlerle geçmiş münasebetlerine hiçbir özeleştiri getirmemesini tartışmaya açabilirsiniz. Ama konu Rusya'nın uzlaşmazlığına geldiğinde, haklılık payını teslim etmek lazım. BMGK'nin diğer üyeleri, Rusların aralarına katılmasını daha ne kadar beklemeli?


Kofi Annan, Suriye planını kurtarmak için Çin ve İran'ın desteğini garantiye almaya kalkışmakta haklı mıydı? Suriye'de son elin oynandığını söyleyen bazı analistlere göre, asıl soru, 'Esed'in gitmek zorunda kalıp kalmayacağı değil, ne zaman gideceği?' Suriye'deki trajedi katlanarak büyürken, Türkiye gibi Suriye muhalefetini destekleyen ülkeler, gerçekten Moskova ve Pekin'den yapıcı katkı bekleyip beklemediklerini ciddi biçimde gözden geçirmeli. Hem şimdi hem de Esed'in sarayı yanıp kül olduktan sonra...

(Zaman gazetesinden alınmıştır)