Bulutsuz, berrak bir gece gökyüzüne hiç dikkatlice baktınız mı… Çıplak gözle baktığımız gökyüzü evrenin milyarda birlik bir kısmı bile değil. Bakarken, evrende ne kadar küçük olduğumuzu hissederiz, düşünce ve hayal hayaline dalar gideriz.  Bir yıldız denizinde yüzüyormuş gibi oluruz. Sahildeyseniz mesela… Dalga sesleri eşlik eder bu hayale…  Yüksek bir yerdeyseniz ılık bir  rüzgar… Sanki uzanıp yıldızları tutacak gibi olursunuz….  Hayal dünyasından çıkıp tekrar dünyaya dönmek istemeyiz adeta…

* * *

Burdur’da askerlik yaparken bu hayali çok yaşadım… Bazı geceler yatakhanenin önüne çıkardık… İstanbul Üniversitesi’nde astronomi tahsili yapmış bir arkadaş bize gökyüzündeki yıldızları anlatırdı… Bazı geceler “Bakın.. Şu filanca yıldız… Şunlar falan takım yıldızı”, “Şu tarafa bakın… Şuradaki  Kutup Yıldızı…” diye anlatırken başımızı bir o yana bir bu yana çevirirken adeta nefesimizi tutup çıt çıkarmazdık…

* * *

Bunları niye yazıyorum… Astronom arkadaş  İstanbul’daki Astronomi Enstitüsü’nü üçü Alman dört yabancı bilim adamının kurduğunu da, gökyüzündeki bir astreoide “Ankara” adının verildiğini de uzun uzun anlatmıştı… Dört bilim adamından biri olan Prof. Wolfgang Gleissberg’di… Doğrusunu söylemek gerekirse Almanya’ya dönünce duyduklarımını unutmuştum… Ama geçen ay Frankfurt kenti yakınlarındaki Oberursel kasabasındaki bir Alman dostum Prof. Dr. Gleissberg’i tekrar hatırlattı.

* * *

Prof. Dr. Gleissberg  26 Aralık 1903’te Breslau’da doğmuş… 23 Ağustos 1986 Cumartesi günü Oberursel’de dünyaya gözlerini yummuş… Oberursel’in Oberstedten semtindeki Waldfriedhof Mezarlığı’na defnedilmiş. Batıda tanınmış kişiler genelde doğum yıldönümlerinde, Doğu’da ise ölüm yıldönümlerinde anılır. Bu doğu ile batı arasındaki gelenek farkı olsa gerek… 26 Aralık günü Alman dostumla buluşup mezarlığa gittik… Onu doğumunun 112. yılında andık. Böylece doğu-batı geleneğinin ortasını uyguladık…

* * *

Belki farkında değiliz ama yaşadığımız her an, belleğimizde bir anı olarak yer alır. Bunları hemen oturup yazamayız… Ama bunlar kaybolmaz, birikir… İşte Alman dostumun hatırlatmasına Burdur’daki anılarım da eklenince her şey yeniden tazelendi, bu yazıyı yazmamın gerekçesi de ortaya çıktı.

* * *

Prof. Dr. Gleissberg, Berlin ve Breslau’daki Matematik, Astronomi ve Fizik eğitiminden sonra Breslau’da Matematik Bölümü’nde asistan olmuş. Asistanlığına ilaveten 1927’den itibaren Breslau Üniversitesi Gözlemevi’nde göreve başlamış. Ancak 1933’te Hitler döneminde, dedesi Yahudi olduğu gerekçesiyle işten çıkarılmış.  Çeyrek Yahudi olduğu için işten çıkarılan Gleissberg, Aralık 1933’te  İstanbul’a gelmiş…

* * *

O yıllar kapatılan Darülfünun’un yerine İstanbul Üniversitesi’nin kurulduğu yıllar… Astronomi Bölümü’nün temelini Alman Erwin Freundlich atmış… Gleissberg de gelip Freundlich ile beraber çalışmaya başlamış… Gleissberg, nişanlısı Charlotte Michael ile Temmuz 1934’te İstanbul’daki Alman konsolosluğunda evlenmiş. Ama İstanbul’daki Alman Protestan rahip saf ırktan olmadığı gerekçesiyle dini nikahlarını kıymayı reddetmiş. Galata semtinde oturan çiftin 1938’de Ingrid isimli kızları dünyaya gelmiş… Ingrid, İstanbul Avusturya Lisesi’ni bitirip yüksek öğrenimine Almanya’nın Hamburg kentinde devam etmiş…

* * *

Prof. Gleissberg, İstanbul’da Astronomi Enstitüsü’nün kuruluşuna büyük katkıda bulunduğu gibi 1936 yılında gelen teleskop ile gözlem programını başlatan ilk kişi… Breslau’da başladığı “Güneş lekeleri” konusunu İstanbul’da devam ettirmiş, lekelerin zamanla değişimini incelemiş… Lekelerin 80 yıllık bir peryotu olduğunu ispatlayınca buna astronomi de “Gleissberg Periyotu” adı verilmiş…

* * *

İstanbul’a geldikten 10 ay gibi kısa süre içinde Türkçe’yi öğrenip “Küresel Astronomi”, “Sabit Yıldızlar”, “Yörünge tayini” gibi dersleri Türkçe anlatmış…  Astronomi terimlerinin Türkçe karşılıklarının tespit için kurulan dil komisyonunda yer alan tek yabancı o olmuş…  1942 yılında Türkiye’ye mahsus bir gökyüzü haritasının hazırlamak gibi pek çok çalışma yapmış. Ancak Almanya’dan gelirken doçent ünvanı olmadığı için İstanbul’da kendisine profesörlük kadrosu ancak 1948 yılında verilebilmiş…

* * *

Uzun süre profesör yapılmamasına rağmen küsmeyen, 1947’de Berlin Üniversitesi’nin Astronomi Kürsüsü Başkanlığını reddeden Gleissberg, 1933-1958 arasındaki 10 doktora çalışmasının yedisini yönetmiş… Prof. Gleissberg 11 Mayıs 1958 günü Almanya’ya dönmüş. Onu Almanya’ya dönüşe Frankfurtlu bilim tarihçisi Prof. Willy Hartner ikna etmiş ama Prof. Gleissberg de Türkiye’den ayrılış nedenini şöyle açıklamış; “Türkiye’de emeklilik hakkımız yoktu. Bu beni eşim adına endişelendiriyordu. Ondan önce ölmem halinde geliri olmayacaktı. Almanya 1950’de çıkardığı yasa ile ülkeyi terk etmek zorunda kalan bilim adamlarına emeklilik hakkı tanıdı. Bu da ancak geri dönüp çalışmak şartıylaydı. 1958’de Frankfurt’ta kadro açılınca dönmek zorunda kaldım. Haklarımı kaybetmeyi göze alamadım”. Frankfurt Üniversitesi’nde iki yıl ders verdikten sonra 1960’te Astronomi Kürsüsü Başkanlığına getirilmiş… 1977 yılına kadar bu görevi sürdürmüş. 1959-1962 yıllarında Almanya’nın Mainz Üniversitesi, 1964-66 yıllarında  Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi Bölümü’nde de ders vermiş… 10 Ocak 1982’de Frankfurt’taki Türkiye Başkonsolosluğu’nda yapılan bir törenle Prof. Dr. Gleissberg’e, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı Prof. Dr.  Yüksel Özemre tarafından ‘İstanbul Üniversitesi Fahri Fen Doktoru’ unvanı takdim edilmiş…  Sağlık problemleri nedeniyle İstanbul’a gelemediğinden bu tören İstanbul yerine Frankfurt’ta yapılmış… 2009 yılında da onun anısına İstanbul Rasathanesi’nde bir odaya “Gleissberg Salonu” adı verilmiş…

Emekli olduktan sonra kasabasındaki yerel politikada aktif olan Prof. Gleissberg, yerel gazetelerde Türkiye ve Türk hakkında övgü dolu yazılar yazmış… Kasabada adeta Türkiye’nin fahri elçisi gibi görev yapmış…

* * *

Prof. Gleissberg’in Türkiye’ye bir armağını da ANKARA astreoiditir. Astreoidler Mars ile Jüpiter gezegenleri arasındaki kaya parçaları, ikincil gezegenlerdir. Çeşitli büyüklüklerdeki bu astreoidler keşfedildikten sonra  her birine bir numara ve isim verilmekte… Bunlardan biri de 3 Ağustos 1937 günü Almanya’daki Heidelberg Gözlemevi’de görevli astronom Karl Reinmuth tarafından keşfedilmiş… 1457 numaralı bu astreoide verilecek ismin de astronomi konusundaki çalışmalarından dolayı Prof. Gleissberg tarafından belirlenmesi kararlaştırılmış… O da Türkiye’ye olan sevgi bağı nedeniyle ANKARA ismini teklif etmiş ve bu isim kabul edilmiş… Yaklaşık 26 kilometre büyüklüğündeki bu göktaşı astronomik kayıtlara göre ANKARA adıyla anılıyor… Yani gökyüzünde Türkiye’nin bir ikincili gezegeni var yıllardır…

* * *

Prof. Gleisberg’e vefa borcumuzu her fırsatta göstermeliyiz… Herkesin dilinde olan klişeleşmiş vefa ne İstanbul’da bir semt adı ne de bir boza markası olmalı… Dostluğun, minnettarlığın olmazsa olmaz erdemi olmalı … Türk Dil Kurumu da zaten vefayı sevgiyi sürdürme, sevgi, dostluk bağlılığı olarak ifade ediyor. Bunu ne kadar becerebiliyoruz acaba…  En büyük görev Almanya’daki / Frankfurt’taki Türk sivil toplum kuruluşlarına düşüyor bence… Türkiye’de astronominin gelişmesinde yıllarca katkıda bulunan, ANKARA isimli asteroidin isim babası Prof. Gleissberg’in hatırasını ne kadar yaşatıyoruz…