Bu günler öyle garip bir hızla geçiyor ki... Sabah erken yazıya otursam, editörüme göndersem öğleden sonra başka, akşamüzeri bir başka gelişme oluyor ve yazı anlamsızlaşıveriyor... Türkiye ve dünya sakin kalırsa o hâlini koruyabilmek için yapılması gerekenlerden, yapılanlardan söz edeceğim ama durmaksızın “şimdi mi acaba” diye sorup duruyorum kendime. Oysa şimdi değilse ne zaman? Hemen şu anda, şimdi, şimdi olmalı... Renault Türkiye yönetimi ile “Trafikte İlk Adımlar” projesi ile tanışmış, geleceğe dair çalışmalarına hayli yakınlık duymuştum. Genel müdürleri sevgili İbrahim Aybar son derece zarif üslubu ile Portekiz’de yapılacak bir toplantıya katılıp katılmayacağımı sorduğumda hemen “evet” dedim...

Renault’nun elektrikli otomobilleri Fluence Z. E. ve Kangoo’nun lansmanı ile deneme sürüşleri içindi bu davet. Bir grup medya mensubu Lizbon’a uçtuk. Ben Portekiz’e ik kez gittiğim için güzel güneşli bir güne denk gelmesinden dolayı pek memnun oldum. Lizbon ve yakınlarında kısa bir gezi yaptıktan sonra havaalanından otomobillerimizi aldık. Okyanus kıyısından Lizbon-Cascais arası Fluence Z. E. ile seyahate başladık. Ben İbrahim Aybar ve Renault Euromed yöneticilerinden biriyle aynı otomobilde olduğum için itiraf edeyim ilk dakikalarda biraz gergindim.

Otomobili test etmekten çok “aman bir trafik ve sürüş hatası yapmayayım” derdine düştüğüm için ilk yarım saatin nasıl geçtiğini anlamadım. Sonra o şahane yola, evlere, okyanusa, ağaçlara kendimi öyle bir kaptırdım ki... Az sonra yollarda ayağım pedalda, İbrahim Bey’le sohbet ede ede ilerliyorduk... Ne bir sarsıntı var ne motor sesi. Karbondioksit yok, zarar yok... Bir bassam şarjı bitene kadar 160 km giderim. Kısa gibi görünse de aslında yapılan araştırmalar günde ortalama olarak maksimum 60 kilometre yol alındığını söylüyor. Klima kullanımı, yol aldığımız arazi şartları ve otomobili kullanım şekliyle de kilometreyi uzatmak mümkün.

Otomotiv endüstrisi dünyada yayılan karbondioksitin yüzde 13’ünün sorumlusu... Renault Mais Genel Müdürü İbrahim Aybar, “Şimdi biz bu sorunun kesin çözümünün arayışındayız. Geleceğin insanlarına dünyayı temiz bırakmak zorundayız. Onun için otomotiv sektöründe sıfır karbondioksit salınımlı bir teknolojiyi vücuda getirip yaygınlaştırmak gerekiyor” diyor. 2020’de dünyada satılacak otomobillerin yüzde 10’unun elektrik motorlu olacağı tahmin ediliyor. Türkiye’de 1600 CC altındaki normal otomobillerde ÖTV yüzde 37 iken, elektrikli araçların ÖTV’si yüzde 3’e indirilmiş. Fluence Z. E’de mesela Türkiye’deki dizel motorlu

Fluence’ınkiyle hemen hemen aynı. Şarj meselesine gelince... İşte bu biraz zaman alacak... Çünkü ülkemizin şu anda bu alandaki en önemli eksikliği, şarj üniteleri. Belediyeler bu anlamda ileri görüşlü olup düzenlemelere başlamalı. Parkometrelere benzer şarj üniteleri, otoparklara ve sitelere kurulmalı... Renault geçtiğimiz yıldan bu yana İstanbul, Ankara, Gaziantep ve Kocaeli büyükşehir belediyeleri ile sıfır karbon salınımlı araçlar konusunda işbirliği anlaşması imzalamış. Toplu elektrikli otomobil kullanımı yaygınlaşması beraberinde pek çok değişimi ve yeni gelir kaynaklarını getirecektir...

Köprüde otomobil için şarj satanları görür müyüz dersiniz? Görürüz gibi geliyor bana...

Şu anda otomobilin arkasında yer alan 280 kiloluk pil bana ilk cep telefonlarının bataryalarını hatırlattı. Anımsarsanız tuğla kadardı ilk telefonlarımız... Sonra küçüle küçüle telefondan kameraya dönüştüler... Bakalım gözlerimiz daha neler görecek...

Güzel güneşli bir günde İbrahim Aybar’la birlikte elektrikli otomobilimizin önünde bir Lizbon hatırası çektirdik... Bu arada başka projeler geliştirdik... Onların detayı da önümüzdeki günlerde...

***

‘Evimevindir’


Twitter üzerinden doğup büyüyen yardım kampanyası “Evimevindir”in fikir babası Ahmet Tezcan Yeni Şafak Gazetesi’ne verdiği röportajda demiş ki: “Bu aslında 1400 yıl önce Peygamber Efendimiz’in en mükemmel şekilde uyguladığı Muhacir’le, Ensar’ın birbirleriyle kardeş olması uygulamasının küçük bir taklidi. Asıl fikir babası Peygamberimiz’dir. Dolayısıyla bu işe gönül koyacak insanlar onun yaptığını yapmaya çalışacak, dolayısıyla onun izinden yürüyecektir. Ona zerre kadar muhabbeti olanın buna duyarsız kalabileceğini düşünmüyorum. Mekke’den gelenler, Medinelilerin teklifini reddetmediler. Onlar sadece evlerini açmadılar, mallarının da yarısını verdiler. Hatta mirasları da birbirlerine kaldı. Dolayısıyla bizim yaptığımız onların yaptığının trilyonda bir ölçüsünde taklidinden ibaret. Bu teklif Ahmet Tezcan’ın değil, Hz. Muhammed Mustafa’nın fikridir. Kimse kimsenin yanına sığıntı gibi gitmeyecek. Hiç kimse bir başkasının evinde uzun süre misafir olarak kalmaz istemez. Gelen Vanlılara boş olan evler tahsis edilecek. İaşeleri de Bakanlıkça karşılanacak.”

Açıkçası hiçbir şey yapmamaktansa gücü ölçüsünde bir şeyler yapmaya çalışanlara bile karşı olanları görünce nefesim kesiliyor... Bir milyon insan bu soğukta sokakta... Ve yardım etmek isteyenlere engel olmak neden? Allah aşkına neden?