Uyuşturucu; insanı adı gibi “uyuşturan”, bedeni, beyni zehirleyen ve canları tatlı tatlı ama yavaş yavaş ölüme götüren lanetli zehirli bir şeydir. Yuvaları parçalayan, çocukları öksüz, yetim bırakan, ocaklara ateş düşüren, ateşin çığ gibi yaktığı ocakların sayısının çoğalmasıyla milletleri ve hatta devletleri felakete sürükleyen yeryüzünün en lanetli ve vahşi bir maddesidir uyuşturucu.


İnsanı eğitimden, sağlıktan ve huzurlu bir yaşamdan koparmakla kalmayan uyuşturucu, insanı adalet, ahlak, vicdan, acıma ve onurlu düşünceden de yoksun bırakan, adeta insanı vahşileştiren, insanı insanlıktan çıkaran, insanı yaşayan bir canavar haline getiren uyuşturucunun kitabında her türlü cinayet, gasp, soygun, talan ve en aşağılık uygulama bile mübahtır, caizdir.


Uyuşturucunun kitabında kesinlikle Allah korkusu, adalet duygusu ve insanlık vasfı yoktur.


İnsan hayatını zehirleyen, öldüren, aileleri parçalayan, insanı kainatın en şerefli varlığından çıkarıp en acımasız ve en vahşi bir canavar kılıfa sokan uyuşturucuyu eken, satan ve içen birinden inanç, insaf, adalet, hukuk, ahlak ve acıma beklemek karanlıkta yerinde olmayan bir şeyi aramaktan başka bir şey değildir.


O yüzden insan hayatını tehlikeye atan ve yok eden her şeyi Cenab-i Allah yasakladığı gibi uyuşturucuyu da yasak ve haram etmiştir.


BDP tarafından bir kaşık suda kopartılan fırtınalarını, PKK’nin tekrar “süreç biter haa!” tehditkar açıklamalarını ve hükümetin tavrını bir tarafa koyalım diyorum.


Özellikle Diyarbakır’da ve bölgede yaşayan Kürt halkı olarak kendi geçmişimizle, hatalarımızla ve günahlarımızla, PKK’nin korkusunu, BDP’nin baskısını, bize baskın gelen Kürtlük duygumuzu bir tarafa bırakalım ve cesurca hesaplaşalım diyorum.


Biran için geçmişte faşist cunta rejiminin bize uyguladığı hunharca cinayet ve katliamlarını ve her türlü insan hakları ihlallerini bir tarafa koyalım. Bir muhasebe yapalım, artı ve eksilerimizi yan yana koyalım.


Bir; PKK’ye niye destek verdik?


İki; PKK bize ne kazandırdı ve ne kaybettirdi?


Üç; BDP ve önceki tüm türevi partiler Kürt halkının taleplerine mi yoksa PKK’nin taleplerine mi hep öncülük etti?


Dört; BDP şimdiye kadar Kürt halkının insanca yaşam ve onurlu hayatı adına hükümetten herhangi bir ekonomik, sosyal, kültürel proje ve taleplerin gerçekleşmesi için demokratik bir mücadele sürdürmüş ve herhangi bir eylem yapmış mıdır?


Beş; Öcalan’ın sağlık koşulları, Kürtçe anadilde eğitim ve PKK’ye siyasi af dışında BDP Kürt halkının aş, iş, eğitim, sağlık, adalet ve huzurlu hayatı adına şimdiye kadar kaç fabrikanın kurulması için hükümetin kapısına dayanmış, kaç eylem yapmış, yaptığı eylemlerin kaçı amacına ulaşmış ve kaç tane Kürt insanının hayatını kurtarmıştır?


Altı; esrarı kim ekti, kim biçti, kim sattı, parası kime gitti, kimin çocukları zehirlenerek yaşama veda etti diye BDP bir rapor hazırlamış mıdır? Hazırlamışsa bunun için ne yapmıştır? Buna bağlı olarak geçen yıl bir BDP milletvekilinin TBMM armalı arabasında yakalanan 100 kilo eroinin kime ait olduğunun tespiti yapıldı mı ve Başbakan’ın “asıl amaç uyuşturucu operasyonları önlemek ve bunun siyasi bağlantıları var” derken acaba o milletvekiliyi mi kastediyor?


Yedi; BDP, PKK’nin başta Diyarbakır’da ve bölgede ektiği, biçtiği ve sattığı esrar için herhangi bir engelleme girişiminde bulunmuş mudur, bulunduysa ne yapmıştır? Kürt çocuklarının esrar, eroin ve uyuşturucu bataklığından çıkarılması için BDP, STK’lar ve özellikle Belediyeler ne yapmıştır?


Sekiz; polis uyuşturucuyla mücadele etmeli midir, etmemeli midir? Ederse devlete mi yarar, PKK’ye mi yarar, BDP’ye mi yarar yoksa çocukları uyuşturucu batağına saplamış Kürt halkına mı yarar?


Dokuz; yılda bin ton uyuşturucunun ekildiği, satıldığı, 11 bin kayıtlı hırsızın kayıtlı olduğu, yedi bin fuhuş evinin bulunduğu, işsizliğin tavan yaptığı, kadın cinayetlerinin zirve yaptığı ve her gün onlarca ailenin parçalandığı Diyarbakır’da, soruyorum BDP ve PKK’ye:


Ey BDP ve ey PKK! Madem davan Kürt halkının haklı ve meşru davasıdır, madem Kürt halkının ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel hakları için mücadele ediyorsunuz, Diyarbakır’da yaşanan bu korkunç tablonun ortadan kaldırılması için ne yaptınız ve bu tablonun oluşmasında en büyük katkıyı sizler vermediniz mi?


On; 1990’larda bölgede içkinin içilmesini yasakladınız. Malboro, Parlament gibi sigaraları yasakladınız. Türk Gazetelerinin bölgede satılmasını engellediniz. Türk televizyonlarının izlenmemesi için halka baskı uyguladınız. Geneleve saldırı yaptınız. Lice’de gariban bir vatandaş içki içtiği için öldürdünüz. Yolsuzluğa, sömürgeye geçit verilmeyecek dediniz. O zaman soruyorum:


Nasıl oluyor da sizin partinizin en üst tepesindekilerin kardeşleri Diyarbakır’ın göbeğinde barların açılmasına sempatiyle bakıyorsunuz? Burada içkiye karşı olduğum asla anlaşılmasın. Kendimde alkolu kullanmışımdır.


Ama eğer siz halka bir şeyi yasaklıyor ve yapmayın diyorsanız o zaman en başta kendiniz uymanız gerekir, kendinizin koyduğu kurala. Tıpkı Cuma namazını kılmayan ama halka alternatif Cuma namazını dayatan, ulu caminin kenarında halkın namazı kıldığını izleyen ama kendileri namaz kılmayan BDP’ liderlerinin yaptıkları gibi...


On bir; Nasıl oluyor da belediye başkanlarınızın kardeşleri Diyarbakır’da imar üstüne imar izni çıkartarak milyarlarca değerinde arsaları satarak para kazanabiliyor ve nasıl oluyor da fabrikalar açabiliyor?


Siz kendinizi akıllı bu halkı aptal mı sanıyorsunuz? Bu anlayışla sizin sömürgeci ve faşist cunta rejiminden ne farkınız var?


On iki; bu dava Kürt halkının temel hak ve özgürlükler davası mıdır yoksa PKK’nin, BDP’nin ve ortağı baronların iktidar, güç, egemenlik ve Öcalan’ı hapisten kurtarma davası mıdır?


On üç; Koca bir halkın davasını Öcalan’a özgürlük talebine indirgeyerek Kürt halkının 100 yıllık haklı davasını aşağılamıyor musunuz? Şeyh Said ve Seyit Rıza idam edilmeden önce, bırakın sağlıklarını düşünmeyi her türlü teklifi şiddetle reddederek onurlarıyla ve haysiyetleriyle idam sehpasına gitmediler mi?


Evet artık Kürt halkı olarak bunları sormalı ve sorgulamalıyız.


Sizler uyuşturucu baronlarıyla pazarlık yapabilirsiniz, milyar dolarları kazanabilirsiniz ama Allah’la asla ve asla pazarlık yapamazsınız. Bunun hesabını Allah’ın huzurunda da asla veremezsiniz. Eğer zerre kadar halkınızı ve ülkenizi seviyorsanız artık bu baronluğa, hırs, iktidar ve güç ihtirasınıza son vermelisiniz.


Eğer Lice’de karakol yerine kalem, fabrika, cehennem cenderesinde yaşayan Kürt halkına aş ve iş istiyoruz deyip eylem yapsalardı hayatım pahasına bile olsa bu eyleme destek verirdim.


Bir halk göz göre göre felakete, halkın çocukları da sefalete, cehalete ve yoksulluğa doğru hızla ilerlerken vicdanlarında artık haykırması ve avazları çıktığı kadar da bağırması gerekir.


Şahsım olarak polisin uyuşturucuya yönelik yaptığı her operasyonun sonuna kadar arkasında olduğumu, Kürt halkının çocuklarının uyuşturucu batağından çıkarılması, devletin ahlak, vicdan ve namus borcudur. Her Hint kenevirinin yok edilmesi demek bir gencin hayata döndürülmesi ve topluma katma değer olarak kazandırılması demektir.


Kendine insanım, vicdanım, ahlakım vardır ve Allah’a olan inancım tamdır diyen her bireyinde destek vermesi gerektiğine inanıyorum.