Ben soruyu şöyle soruyorum:

-Türkiye'de herhangi bir hükümet, aynı etnik kökenden olduğu ya da Türkiye'nin ali çıkarlarını savunuyorum iddiasında bulunduğu ya da Türk dünyasının birlik bütünlüğünü savunduğu, Turan peşinde olduğu, yani bütün Türkler'in birliği gibi bir ideali benimsediği için, kendi başına buyruk, kendi özel karargâhı bulunan silahlı bir grubun varlığına göz yumabilir mi?

Bunun cevabı bütün dünya devletleri için net bir "hayır"dır.

PKK, Irak ya da daha özel bir tanımlamayla Kürt bölgesi olan Kuzey Irak'ta yerleşmiş bulunan, özel karargâha sahip silahlı bir örgüttür.

Irak'ta hâlâ işgal gücü olarak bulunan Amerika'nın da, Bağdat merkezi yönetiminin de, bünyede böyle bir silahlı örgüt bulundurması normal bir mantık içinde olabilir bir şey değildir. Bulunmasına göz yumulduğu her durumda, ortaya bir iyi niyet-kötü niyet sorgulaması çıkacaktır.

Kuzey Irak'taki Kürt yönetiminin ise daha özel bir durumunu görmek gerekebilir.

Bir yanda uzunca bir mücadele döneminin içinden doğmuş Kürt yönetimi, öte yanda komşu ülkede "Kürtler'in hakkı"nı savunma iddiasıyla oluşmuş bir silahlı örgüt.

En azından Kürt'ün Kürt'le çatışmaması gibi bir saikle, iki gücün karşı karşıya gelmemesi ihtimali ciddiye alınabilir.

Sanki Kürt yönetiminin uzunca bir süre Türkiye'nin PKK ile ilgili taleplerine karşı ayak sürümesi, böyle bir gerekçe ile de bağlantılanmıştır. Kürt yönetimi lideri Barzani'ye atfen zaman zaman medyaya yansıyan, "PKK'yı onaylamıyoruz ama bir kere daha Kürt'ün Kürt'le çatıştığı bir sürece de girmek istemiyoruz" yollu açıklamaları da bu yaklaşımla bağlantılıdır.

Hoş, bir süredir duruş değişikliği gözleniyor. Türkiye'nin Kürt yönetimini meşrulaştıran yeni çizgisi, Kürt yönetiminin de, Türkiye'nin PKK ile ilgili beklentilerine daha sıcak baktığı bir ortamı hazırlamış gözüküyor.

Ben ise başta zikrettiğim soru ile, çok daha farklı ve kökten bir meseleye işaret etmek istiyorum.

Demek istiyorum ki, hiçbir yönetim, kendi bünyesinde, karargâhını kontrol edemediği bir silahlı yapıyı uzun süre barındırmaz. O, belalı bir yapıdır çünkü.

O yapı, içeriye yönelik hesaplar içinde ise içeride bela olur, başka bir ülkeye karşı kurulmuş ise dış ilişkilerde bela olur.

Bu durumda PKK, şayet komşu ülke olarak Türkiye'ye karşı yapılanmış olmasa bile, Kürt bölgesi için de bir sorundur. Kürt yönetimi bugün yarın ya da öteki gün, bu silahlı yapıdan kurtulmak isteyecektir. Çünkü orada devletten bağımsız bir silahlı odağın bulunması, devlete karşı bir duruşu olmasa bile, özel bir güç yapılanmasıdır ve her an kontrolden çıkabilir. Devlet mantığı bunu kabul etmez.

Kaldı ki, Barzani ya da Talabani, PKK yapılanmasının, genel Kürt hareketi içinde Stalinist kökeni sebebiyle nasıl başat bir karakter taşıdığı, zaman içinde, tüm Kürtler üzerinde egemenliği amaçladığını bilmez değildir. Hem Barzani hem Talabani bilir ki, bir gün PKK ile hesaplaşılacaktır. PKK'nın oraya doğru yürüme hedefine sahip olduğundan kuşku duyulamaz.

PKK'nın Türkiye'ye karşı misyonu ise ona bambaşka bir belalı yapı niteliği kazandırıyor.

PKK orada bir tehdit üssü olarak var oldukça, Türkiye'nin Kürt yönetiminin önüne "PKK orada hâlâ duracak mı" sorusunu koyması tabiidir.

Ve bunun cevabı, "Ne yapalım, gücümüz yetmiyor" değildir. Bir şekilde o tehdit odağı sonlandırılmalıdır.

Kürt yönetiminin PKK'yı koruyor görüntüsüne girmesi ise Türkiye ile düşmanlığı göze almak anlamına gelir ki bunu, aklı başında bir "Türkiye komşusu"nun, ne karşılığında olursa olsun düşünmesi bile akla ziyandır.

Şimdi Türkiye, PKK'nın Kuzey Irak macerasını sonlandırmak üzere, Amerika'nın, Bağdat'ın ve özellikle de Kürt yönetiminin önüne, bütün akli gerekçeleri koyacaktır.

Türkiye, iki günde 33 canını kaybedecek ve Kuzey Irak'ta bir tehdit odağı var olacak. Bu mümkün değildir.

Beklenen, Kürt yönetiminin de "Ben eninde sonunda PKK'dan kurtulmak zorundayım" noktasına gelmesidir. Ankara herhalde Iraklı Kürt liderlere bunu anlatıyor.