Leyla Zana, PKK'ya seslendi: "1999'da strateji değiştiyse, Bağımsız Birleşik Kürdistan yerini birlikte yaşamaya bıraktıysa, amaç yerel yönetimlerin güçlenmesi, demokratikleşme ise gençlerin ölmesini hiçbir vicdan kabul etmez..." (Hürriyet, 14 Haziran)

Şerafettin Elçi, Iraklı Kürt liderler Barzani ve Talabani'nin barış için büyük çaba harcadıklarını, hiç bu kadar umutlu olmadıklarını söyledi. (Taraf, 15 Haziran) PKK'nın Kandil'deki lideri Murat Karayılan, Avni Özgürel'e verdiği mülakatta, geçen 14 Temmuz'da Oslo barış sürecini kundaklayan Silvan saldırısının örgütün kararıyla yapılmadığını söyledi. "Yerel unsurlar yaptı. Kontrol edemedim... Karakollara saldırı planımız yok, barış istiyoruz..." dedi. Özgürel'in ifadesiyle Karayılan ilk kez, barışa çok yaklaşılmışken, PKK içindeki kimi unsurların barışı kundaklamış olabileceğinden söz etti (Taraf, 18 Haziran).

Zana'nın, Elçi'nin, Karayılan'ın barış çabalarına destek olması için Abdullah Öcalan'ın tecridine son verilmesi, ev hapsine alınması çağrılarına cevaben, gerek Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'tan, gerekse ana muhalefet partisi CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'ndan olumlu sinyaller geldi. Bütün bunlar barış umudunu hiç olmadığı kadar yükseltti.

Derken, 19 Haziran günü 300 kişilik bir PKK grubu Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde Dağlıca, Yeşiltaş ve Derecik karakollarına ağır silahlarla saldırdılar; 8 asker şehit oldu, en az 16 PKK militanı hayatını kaybetti. 1993'te Milli Güvenlik Kurulu'nda PKK'ya siyasi affın görüşüleceği gün Bingöl'de 33 askerin; geçen yıl Oslo görüşmeleriyle barışa yaklaşıldığı sırada Silvan'da 13 askerin şehit edilmesi gibi, bu saldırı da barış umudunu kundakladı; şiddetin amacını ilk kez bu denli anlaşılmaz kıldı.

Şimdi sorulan şu: 1) Karayılan "Karakollara saldırı planımız yok, barış istiyoruz..." derken, bu saldırıyı kim tezgâhlamış olabilir? 2) Uludere'de 34 Kürt gencinin PKK militanı sanılarak katliama uğratılmasına neden olan istihbaratı sağlayan insansız hava araçları, niçin bu defa ortalıkta yoktu ve böylesine geniş çaplı bir saldırı nasıl önlenemedi?

İkinci soru için diyebileceğim tek şey, tıpkı Uludere gibi bunun cevabının peşini de başta medya, kamuoyunun bırakmaması. Birinci soruya gelince: Karayılan'ın samimiyetinden kuşku duyulabilir. Aksi takdirde (Ahmet Altan'ın yazdığı gibi) PKK içinde bir kesim nasıl Silvan saldırısıyla Öcalan'ı devreden çıkardıysa, bu saldırıyla sadece Karayılan'ı değil, Barzani'yi, Talabani'yi ve Zana'yı da devre dışına çıkarmayı amaçlıyor olabilir. Bu denli totaliter bir yapıya sahip bir örgüt içinde birliğin korunması çok zor olduğu gibi, (en iyi Aliza Marcus'un kitabının tanıklık ettiği üzere) PKK'nın tarihi Türkiye'nin içinde ve dışında savaşın sürmesinde çıkarı olan güçlerden alınan desteğin de tarihidir. Bahoz Erdal'ın talimatıyla gerçekleştiği anlaşılan son saldırının ilhamını Suriye'deki diktatörlükten aldığının ortaya çıkması herhalde kimseyi şaşırtmaz.

Bütün bunlar doğru ya da yanlış olabilir, ama değişmeyen gerçek, Türkiye'nin Kürt sorununu çözmeden huzura eremeyeceği. Bunun için başta sorumluluklarını şu veya bu ölçüde müdrik görünen muhalefet partileri CHP ve BDP olmak üzere, sorumluluklarını müdrik medya ve sivil toplum kuruluşları dâhil herkesin, Kürtlerin kimlikleriyle ilgili bütün haklı taleplerinin karşılanması için iktidar partisine destek vermeli. Başbakan Erdoğan, "Bizim için esas olan özgürlüktür, esas olan barıştır, dayanışmadır... Hak, hukuk ve adalettir..." sözlerine sadık kalmaya teşvik edilmeli.

Kürt sorunundan, giderek bağımsızlaşan PKK sorununa gelince: Her zaman savunduğum gibi bu sorunu ancak Türkiye Kürtlerinin kendileri çözebilir. Bunun için, şiddete karşı çıkan bütün Kürtlerin seslerini yükseltmeleri zamanı. Şiddetin gerçekte Kürtlerin davasına saldırı olduğunu, belki hiçbir saldırı bu sonuncusu kadar açık bir şekilde göstermedi.

(Zaman gazetesinden alınmıştır)