Oslo, belki de Avrupa’nın
en sakin başkentidir.  Norveç’in ev sahipliği, İngiltere’nin kolaylaştırıcılığı ile hükümet ve PKK temsilcileri uzun zaman burada gizlice buluştu. Seçimlerden kısa bir süre önce bir anlaşmaya varıldı.
Anlaşmaya önce Abdullah Öcalan ‘evet’ dedi. Ardından Kuzey Irak’ın Kandil dağında oturan PKK liderliği.
O zamanlar Erdoğan da uzlaşmadan yana görünüyor, bahar rüzgârları estiriyordu. Ama seçimler gelip geçince ‘Ben bu işte yokum’ dedi. Neden?
Bunun cevabı bilinmiyor. Ama birkaç tahmin ileri sürülebilir. Belki siyasi bedelinin çok ağır olacağını düşündü. Belki Kürtlerin bu anlaşma ile tatmin olmayacağını ya da bunu tam bağımsızlığa giden bir sıçrama tahtası olarak göreceklerine inandı. Kürt bölgelerine yatırım yaparak, yeni anayasa ile daha özgür, eşitçi, liberal bir düzen kurarak Kürtleri tatmin edeceğini umdu.
Sebebi ne olursa olsun, Erdoğan (ki böyle bir anlaşma olduğunu bile kabul etmiyor) anlaşmaya uymadı ve bence kariyerindeki en büyük hatalardan birini yaptı. Çünkü silahlar susmuştu ve kamuoyu uzlaşmaya hazırdı.

Tehlikeli gelişme

Seçimlerden sonra, senkronize edilmiş gibi, taraflar tutumlarını sertleştirdi. Kan dökmek için hiçbir mazeret geçerli değil. Ama kendini aldatılmış ve aptal yerine konmuş hisseden PKK, bunu kulak ardı edip 1980’lere benzer kesif bir terör faaliyetine başladı. Erdoğan, (bir zamanlar Çiller’in denediği gibi) barıştan bahsetmeyi bırakıp askeri yöntemlerle terör örgütünün kökünü kazıyacağını konuşmaya başladı.
Öcalan’ın dışarısı ile irtibatı kesilerek örgütü uzaktan-kumanda yönetmesi önlendi. Kapsamlı gözaltılar başlattı. Askeri harekât sınır ötesine taştı.
Seçimlerden önce Kürt sorununun sona ereceğine var olan yaygın inanç dağıldı. Matem ve ümitsizlik havası memleketi yeniden etkisi altına aldı. Tehlikeli bir gelişme daha meydana geldi halk ellerinde Türk bayrakları sokaklara döküldü.

Şimdi ne olacak?

Durumu eskisinden daha kötü ve tehlikeli yapan birkaç unsur var.
Bunların en önemlisi konuşarak sorunu çözmenin koşullarının neredeyse tamamen ortadan kalkmış olmasıdır. PKK kudurmuş vaziyette. Her gün şehit gömen Türk halkı infial halinde. Hükümet ise köşeye sıkışmış durumda.
İsrail ile kavga halinde iken PKK ile bu durumda olmak PKK tehdidini kat be kat artırmaktadır. Doğru veya yanlış, ölüm kalım savaşı yaptığına inanan İsrail Ortadoğu’da düşmanı olunacak en tehlikeli ülkelerden biridir. İsrail’in Kürtlerle ve daha sonra PKK ile 1960’lara dayanan yakın ilişkileri var. Bu ilişkileri kullanarak veya bu ilişkilerin perdesi arkasında Türkiye’ye büyük zarar verebilir.
Oysa bir zamanlar İsrail, Öcalan’ın yakalanıp bize teslim edilmesinde kilit rol oynayacak kadar Türkiye’ye yakındı.
Bu yakınlık iç politikada puan kazandırmaya yönelik bir dış politika yüzünden kaybedildi.
Şimdi ne olacak?
Ne olacak bilmiyorum. Ne olması gerektiğini sevgili dostum Şahin Alpay Zaman gazetesindeki yazısının başlığında özetledi:
“Yeter! Öldürme, konuş ve bitir!”