Amy Winehouse, saf bir ruhun acıklı hikayesi…

Sevgili Okurlar,

Bu hafta sizlere çok etkilendiğim bir hayat hikayesini paylaşacağım. İçinde pek çok psikolojik öge olan, çoğu zaman gözlerimde yaşlarla izlediğim beni derinden etkileyen bir hikaye bu… 2011 yılında ölen meşhur sanatçı Amy Winehouse’ın hikayesi bu…

Kendisini, şarkılarını çok severek, çok beğenerek dinlerdim hep.. Her halinden, giyinişinden, çok zayıf oluşundan dolayı bana ilginç gelen noktaları vardı.. Ama bilmiyordum hayatını, yaşadıklarını, detaylarını, üzüntülerini, hayal kırıklıklarını…Geçen hafta sonu gittiğim ‘Amy’ isimli belgesel sayesinde gözlerimin önüne serildi o saf, yalnız ruhun öyküsü…

Pembe balerin ayakkabıları… Amy’nin çocukluk resimlerinde ayaklarında küçük pembe balerin ayakkabıları vardı.. peki sonrasında? Amy 20’li yaşlarda, hatta ölmeden önceki resimlerinde yine ayni pembe balerin ayakkabıları var… işte ayni saflık, aynı temizlik, adeta büyümek istemeyen, yaşadığı her gün ayni saflığı ve temizliği içinde taşıyan bir ruhun simgesi.. Hiç büyümeyen, sevgiye her zaman muhtaç, sevdiği zaman çok derinden seven, çocukluğunda yeterince göremediği sevgisizliği büyüdükçe içinden daha da derinden hisseden bir saf ruh!

Sizleri detaylarla bunaltmadan  Amy Winehouse’ın hayatından en önemli bulduğum kesitleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Amy, evin küçük kızı olarak dünyaya gelir, babası hiç bir zaman evde yoktur. Annesi de oldukça yumuşak, sinir koyamayan, kural koyamayan, oldukça pasif bir kadındır.  Daha sonraki yıllarda, yanında bodyguard olarak çalışan kişi Amy için, ‘ kendisine hayır diyecek birine ihtiyacı vardı’ demişti. Ne kadar da doğru bir saptama idi bu!

Babası hiç bir zaman evde olmadığı gibi, Amy 9 yaşında iken, anne ve babası resmi olarak boşanırlar. Amy, annesi de o yıllarda çalıştığı için evde iyice yalnız kalır, derslerine konsantre olamaz, kendisini arkadaşlarına ve de müziğe verir. Kendisini ifade edebildiği en iyi alan, müziktir. Gerçekten de sesinden ve bestelerinden dolayı müzik ona gerçeklerden ve kendisinden kaçış alanı sağlar.

Daha sonraki yılarda Amy müzikte başarılı olmaya devam eder, gerçekten de inanılmaz güzellikte bir sesi vardır, klipler ve konserler vermeye devam eder. Yavaş yavaş ünlü olmaya başlar ancak onun amacı ve isteği aslında bu şekilde bir şöhret olmak değildir. Hatta belgeselin başında bile kendi sözleri ile Amy şu şekilde söyler. ‘Bir gün ünlü olursam, bilmem ki nasıl olurum, sanırım deliririm, bunu kaldıramam. Amacım, iyi bir soul şarkıcısı olmak, iyi bir caz sanatçısı olmak, ünlü olmak değil.’ İşte Amy hissetmiştir, onun amacı kendisini şarkılarla ifade etmektir, ünlü olmak değil. Ünlü olmanın getirdiği sorumluluk veya sıkıcı hayatı yaşamak istemek değildir.

Daha sonraki yıllarda en büyük aşkı olan Blake ile tanışır, aşk bağımlılığını onunla yaşar. Çılgın gibi aşık olup, sürekli beraber olmak istemek bağımlılığını yaşarlar beraber. Ancak maalesef bu dönemde ikisi de başka bir bağımlılığına adım atarlar. Uyuşturucu, kokain, ecstacy vs. Hem kendilerine hem de birbirlerine zarar vererek adeta hayal dünyasında yaşamaya başlarlar. Amy bu dönemde bir sorunla daha kendisini bitirmeye başlar. Adeta kendisini yok etme sürecine girmiştir bu dönemde.

 Yeme bozukluğu yaşamaya başlar, yemek yedikten sonra kusarak kendisine zarar vermeye başlar. Yeme bozukluğundaki en büyük etken, kişinin kendi hayatında hiçbir şeyin kontrolünde olmaması ve bu esnada tek kontrol edebileceği kendi yedikleri olduğu için, bu sefer yediklerini aşırı ölçüde kontrol ederek kendisine zarar vermesidir. İşte bu şekilde Amy, kullandığı uyuşturucularında etkisi ile de aşırı derecede kilo verir. Ev dışında gazetecilerin gördüğü Amy ise, o dönemde çok üzücü görüntüler verir basına. Çok zayıf, kendisine ve sağlığına  hiç dikkat etmeyen, kıyafetlerine ya da başka hiçbir şeye önem vermeyen, tamamen içinden geldiği gibi, şeffaf bir şekilde davranan bir sanatçı!

Zamanla, sanatçı Blake’den ayrılır ancak hayatı aynı bağımlılıklarla devam eder. Yeme bozukluğu, uyuşturucu bağımlılığı ve alkol. Konserler ve ikinci albümünü de çıkarır ancak Amy, günden güne erir. Kendisini, hayatını  istediği gibi kontrol edemez. Yapmak zorunda oldukları altında adeta ezilir.

Ve tüm bu günlerde, yaşadığı tüm zorluklar ve duygusal iniş çıkışlarda hep ayağında ayni tarz ayakkabılar vardır… Hep ayni saf ruh, büyümeyen belki de büyümek hiç istemeyen… o zamanki temiz halinde olmak isteği ile…

Sonunda 27 yaşında aldığı fazla dozda uyuşturucu ve alkol yüzünden Amy vefat eder. Tek başına, bir Cuma akşamı, yatağında…

Bir gün önce annesi ile görüşmüştür, ona kendisini sevdiğini söyler. Babası zaten bir dönemdir hep yanındadır, konserlerini ve yaptıklarını kontrol etmek amaçlı. Çocukluğunda ona vermediği sevgiyi vermek ister belki de… Ama geç kalınmıştır bir kere…

Elbette alınacak çok ders var Amy’nin hayatında… Sevginin önemi, özellikle çocukluk döneminde yaşanılanlar, anne ve babalara ne kadar çok sorumluluk düştüğü gerçeği..

Dün akşam, Amy Winehouse’ın vefat ettiği evi görmeye gittim, daha sonrasında ise hep gittiği pubta küçük bir şey içmek istedim. Amacım Amy’nın gittiği yerlerin havasını solumak, onun yaşadığı hayattan küçücük bir kesit yaşamak istemekti… ve sonrasında gelip evime düşündüm…

Sevgili okurlar, neler düşünmemiz gerekir? Nedir bu üzücü hayat hikayesinden almamız gereken dersler, görmemiz gereken noktalar?

Öncelikle, annelere seslenmek istiyorum, özellikle çocuklarımızın büyüme döneminde onlara sınır koymaktan çekinmeyelim. Çocuklar kuralların içinde kendilerini daha rahat hissederler. Kuralların içinde büyüyen çocuk kendi sınırlarını da koyabilir özellikle yetişkin olduğunda. Bu şekilde büyümek, çocukları kendilerine daha güvenli ve inançlı hale getirir. Unutmayalım ki, çocukların pek çok arkadaşları olacaktır ancak bir tane anne ve babaları olacaktır! O yüzden çocuklarımızı sevgi içinde, koşulsuz sevgi içinde büyütelim ancak aynı zamanda kurallar koyalım ev içindeki hayatlarında ve sorumluluklar verelim. Bu şekilde özgüven aşılamış oluruz çocuklarımıza!

Bir diğer nokta, özellikle boşanmış anne ve babalar için önemli! Özellikle babalar, boşandıkları eşleri ile beraber yaşayan çocuklarının hayatlarına dahil olmaya çalışmalıdırlar, aynı şekilde uzakta olsalar bile çocukları ile kaliteli bir şekilde vakit geçirmeli, onlara her zaman sevildiklerini hissettirmelidirler.

Diğer önemli noktalar ise, elbette ki, yetişkin olarak bağımlılık konularına dikkat etmemiz, uyuşturucu, alkol, hatta ilişki bağımlılığı… Sonrasında da yeme bozuklukları konusunda da bilgili olmak ve belki de en önemlisi bu konuda problem yaşadığını düşündüğünüz kişileri bir uzmana yönlendirmemiz!

Sevgili okurlarım, sizlere huzur içinde, sağlık dolu günler diliyorum.