BAŞBAKAN Erdoğan, ATV’deki programda ilk defa ‘partili cumhurbaşkanı’ modelinden bahsetti: Bugünkü sistem devam edecek fakat cumhurbaşkanının partisiyle ilişkileri kesilmeyecek. Böyle bir sistem demokrasiye uygun mu? Dünyada örnekleri var mı? Nasıl bir sonuç verir?

Demokrasiye uygun ve yürütmenin etkinliği bakımından yararlı sonuçlar da verebilir; demokrasiye aykırı ve kaotik sonuçlar da...

Neye göre?.. Cumhurbaşkanını son derece güçlendirecek ve başbakanı son derece zayıflatacak olan bu sistemde, demokrasinin temeli olan “denetim ve denge” (check and balance) mekanizmaları nasıl olacak?! İşte buna göre...

Bu ortaya konulmadan ‘partili cumhurbaşkanı’nın lehinde veya aleyhinde tartışmak soyut spekülasyondan öteye geçmez.

Hangi demokrasi?

Aslında Sayın Erdoğan’ın aradığı “güçlü cumhurbaşkanlığı”dır. İster başkanlık, ister yarı başkanlık veya bunun bir benzeri olan ‘partili  cumhurbaşkanı’ sistemi... Erdoğan 2023 için öngördüğü büyük hedeflere Türkiye’yi böyle “güçlü” yetkilerle ulaştıracağına inanıyor.

Yetki eksikliği, yetki dağınıklığı, yetkiler çatışması gibi zaman zaman demokrasilerde görülen hastalıklar Sartori’nin deyimiyle “yönetemeyen demokrasi” bunalımlarına yol açıyor. Biz 1990’ları böyle kaybettik.

Fakat öbür uçta, gücün bir elde aşırı toplanması, buna karşılık o gücü “denetleyecek” ve “dengeleyecek” organların zayıf kalması da Fareed Zakaria’nın deyimiyle “illiberal demokrasi” denilen otoriterliğe ve bunun yarattığı sıkıntılara sebep oluyor.

Türkiye bu iki uçtan da sakınmalıdır.

Bizde bunlar olacak mı?

Cumhurbaşkanlarını sistemde “en güçlü” hale getiren demokrasilerde o gücü “denetleyecek” ve “dengeleyecek” organlar da son derece güçlüdür: Mesela millet meclisinden başka, farklı bir seçimle oluşan senatolar vardır! Bizde de olacak mı?..

Cumhurbaşkanları partilidir ama partilerine hâkim olamazlar. Amerika’da eyalet sistemi, Fransa’da dar bölge ve seçim ittifakı sistemleri ile önseçim mekanizmaları sayesinde milletvekili ve senatörlerin seçilmesinde cumhurbaşkanının hiçbir rolü olmaz. Böylece kuvvetler ayrılığı gerçekleşir, yasama organı, güçlü cumhurbaşkanından bağımsızdır, onu “denetler” ve onun gücünü “dengeler”.

Yargının bağımsızlığı konusunda da toplumda uzun tecrübelerle güven oluşmuştur. Sarkozy’nin bütün gücüyle abandığı Ermeni yasasını Fransız Anayasa Konseyi iptal etmedi mi?

Bizde yasama organına hâkim olacak olan çoğunluk partisinin “partili cumhurbaşkanı”ndan bağımsızlaşması için
ne gibi düzenlemeler düşünülüyor?! Yargının yeri ne olacak?! Bunları bilmiyoruz.

Kim değil, nasıl?

Siyaset teorisi ve bilim felsefesinin büyük ismi Karl Popper, liberal demokrasilerin asırlık tecrübesini şöyle özetlemişti:

“Demokrasi bizi kimin yöneteceğiyle değil, nasıl yönetileceğimizle ilgili bir sistemdir?”

Tayyip Bey’in güçlü ve kararlı bir lider olduğu, büyük başarılara imza attığı kesindir. 2023 için öngördüğü hedefler hepimizin gurur duyacağı hedeflerdir. Fakat sistem meselesini “Kim?” diye değil, “Nasıl yönetileceğiz?” diye düşünmeliyiz: Güçlü ve etkin yürütme elbette demokrasilerin icra kapasitesini artırır ve iyidir. Ama bunu dengelemesi ve denetlemesi için gereken yasama ve yargının yürütmeden bağımsızlığı “nasıl” sağlanacak?

Başkanlık sistemine geçmek ağır ve riskli bir ameliyat olur, karşıyım. Cumhurbaşkanlığını güçlendirecek bir sistem ise bu “Nasıl?” sorusuna verilecek cevaba bağlıdır.

Fakat ben bunun da Meclis’ten geçeceğini sanmıyorum.

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)