İstanbul son yıllarda çok sayıda önemli toplantıya ev sahipliği yapıyor. Bunda Türkiye’nin büyüyen ekonomisi, siyasi istikrarı, izlediği aktif dış politika gibi nedenlerin etkili olduğu ve söz konusu etkenlerin İstanbul’u bir çekim merkezine dönüştürdüğü söylenebilir.


İstanbul’daki son toplantılardan biri de 7-8 Eylül 2012 tarihlerinde gerçekleştirilen ‘Arap Uyanışı ve Yeni Ortadoğu’da Barış: Müslüman ve Hıristiyan Perspektifler’ başlıklı uluslararası çalıştay oldu. Toplantıyı Ortadoğu ile ilgili eğitim ve araştırma faaliyetleri ile iki saygın kurum, Marmara Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Enstitüsü  ile Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ortaklaşa düzenledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açılış konuşmasını yaptığı çalıştaya Mısır, Irak, Lübnan, Ürdün, Katar, Filistin, İran, Yemen, Türkiye ve diğer bölge ülkelerinden çok sayıda tanınmış Hristiyan ve Müslüman dini lider ve kanaat önderi katıldı.


‘Arap Uyanışı ve Yeni Ortadoğu’da Barış’ konferansını benzerlerinden ayıran iki temel unsur var. Birincisi Ortadoğu’nun problemleri ve geleceği ilk kez bölgede, bölgenin önemli aktörleri tarafından tartışıldı. Yani eskiden Vaşington, Londra, Paris ve Berlin’de yapılmasına alışık olduğumuz, hep dışarıdaki aktörlerin Ortadoğu’yu konuştuğu, hakkında planlar yaptığı toplantılara bir alternatif oluşmuş oldu. Yani bölge insanları kendi sorunlarını tartışmak ve ortak bir gelecek inşa edebilmek için aynı masa etrafında, ama Batı merkezlerinde değil, kendi merkezlerinde bir araya gelebileceklerini göstermiş oldu.


Toplantıyı farklı ve özgün kılan ikinci özellik ise ilk kez çok sayıda Müslüman ve Hristiyan dini ve ruhani liderin bir araya gelerek Ortadoğu’yu tartışmasıydı. Şimdiye kadar Ortadoğu’yu politikacılar, gazeteciler, akademisyenler ve düşünce kuruluşu uzmanları tartıştı. Son yıllardaki gelişmelerden en çok umutlanan, kaygı duyan ve bir arada yaşama konusunda önemli deneyimlerden geçmiş olan ancak etkin platformlarda sözlerine kulak verilmeyen dini liderler, düşünürler, kanaat önderleri seslerini ilk kez duyurma imkanı buldu.


Konferans vesilesiyle Ortadoğu ülkelerinden 80 Hıristiyan, 80 Müslüman ile Arap dünyası kökenli yurt dışındaki diyaspora temsilcileri İstanbul’da bir araya geldi. Kendi ülkelerinde aynı masa etrafında oturmaları zor, hatta imkansz olan farklı mezhep ve meşrep mensupları Türkiye’nin daveti ile İstanbul’a geldi ve kritik olayları tartıştı, geleceğin inşasında dinlerin ve inançların ne kadar önemli ve yapıcı katkıları olabileceğini ortaya koydu. Din, inanç ve mezheplerin Ortadoğu’da yaşanan sürtüşme ve çatışmaların gerçek nedeni olmadığı, ancak bunların otoriter rejimler tarafından meşrulaştırma aracı olarak kullanılabildiğine işaret eden katılımcılar eşitlik, adalet ve refah talebinin meşru olduğunu Hıristiyan ve Müslümanların yaşanan sorunların çözümünde önemli roller üstlenebilecekleri bir kez daha bölge aktörleri tarafından teyid edildi.


‘Arap Uyanışı ve Yeni Ortadoğu’da Barış: Müslüman ve Hıristiyan Perspektifler’ konferansı başlıca şu sorulara cevap aramak amacıyla organize edildi: ‘Ortadoğu’da yeni bir dönem başlarken, bölgenin kadim dini gelenekleri bu süreçte nerede durmaktadır? Ortadoğu’nun yüzlerce yıllık bir arada yaşama kültürü ve dini çoğulculuk tecrübesi, bölgede adil ve barışçıl bir düzenin inşasına nasıl katkılar sunabilir? Müslüman ve Hıristiyan topluluklar ve onların ruhani liderleri, tehditlere fırsata çevirmek için nasıl bir liderlik rolü üstlenebilir? Yeni Ortadoğu’da dini ve sosyal barışın tesisi için üzerimize düşen görevler nelerdir?’


“Arap Baharı ve Yeni Ortadoğu’da Barış” uluslar arası konferansı, bu sorulara cevap aramak amacıyla Türkiye’den ve Ortadoğu’dan dini liderleri ve uzmanları bir araya getirdi. Konferansta Arap Uyanışında Müslüman-Hıristiyan ilişkileri ele alındı ve ortak bir gelecek tasavvuru üzerinde duruldu. Müslüman ve Hıristiyan toplulukların ve liderlerin bu süreçte sahip olduğu sorumluluklar bir arada yaşama kültürü açısından etraflıca değerlendirildi. Dini kimliklerin bir çatışma unsuru olmadığı gerçeğinden hareketle, dini liderlerin toplumsal değişim süreçlerindeki ve kritik tarihi kırılma noktalarındaki öncü rolü müzakere edildi.


“Arap Baharı ve Yeni Ortadoğu’da Barış”  toplantısı son derece yapıcı ve olumlu bir havada geçti. Ortadoğu’da Müslüman, Hıristiyan, Sünni, Şii, Ortadoks, Katolik, Süryani, Keldani gibi grup ve kimliklerin bölgenin kadim unsurları olduğu, hiçbirinin azınlık olmadığı, birinin diğerine tahakküm etmemesi, baskı uygulamaması gerektiği bilhassa vurgulandı. Arap uyanışının doğurduğu olumlu beklentinlerin korunması, diğer taraftan süregiden belirsizlikten kaygı duyanların hak ve özgürlüklerinin teminat altına alınması için gereken önlemlerin alınması bütün dini liderlerin vurguladığı konular arasında yer aldı.


Sonuç olarak ‘Arap Uyanışı ve Yeni Ortadoğu’da Barış: Müslüman ve Hıristiyan Perspektifler’ konferansı ilk kez Ortadoğu bölgesinden gelen aktörlerin geniş katılımı ile ‘içeriden, mahalli ve yerel’ bakış açısı ile bugünü ve geleceği tartışma imkanı oluşturdu. Diğer yandan uluslararası platformlarda Ortadoğu’ya ilişkin beklenti, umut, kaygı ve önerileri şimdiye kadar duyulmamış olan dini lider ve kanaat önderlerini bir araya getirdi ve seslerini geniş bir kitleye ulaştırdı.