Türkiye’mizde gencecik fidanlar, pırıl pırıl evlatlar toprağa girerken konuşulan her konu sakil kalıyor. İnsan utanıyor dert ettiği şeylerden, insan utanıyor parti içi çekişmeyi haber diye koymaktan, insan utanıyor insanlığından, insan utanıyor bir şey yapamamaktan.

Utanca bulanmış bezginlik hali içinde gazete yaparken suya sabuna dokunmak gelmiyor içimden;

Lakin, milli duygularımın tavan yaptığı şu günlerde konuşmamam gerektiğini düşündüysem de tahriklere daha fazla dayanmam mümkün değil.

Öfkeliyken, ağzımda gevelemeden çıkacağını biliyorum sözcüklerin. Öyle dümdük gidecek.

Sadede geleyim; Hani BKP-AKEL heyetleri, akıllarına nereden esmişse esmiş, Şehitlik ziyaretine gitmişler. Şehit yakınları bunları şehitliğe sokmak istememiş, polisin yolu kapatmasına rağmen şehit aileleri araçlarını tarlalardan sürerek şehitliğe varmış ve heyetin koyduğu karanfilleri yine heyet üzerine fırlatmış.

Heyet bu tepkiyi gayet insani ve doğal olarak karşılayacağına kınıyor.  Vay efendim, barış içinmiş, ne olurmuş ziyaret etmişlerseymiş!

41 senedir şehitliğe adım atmamış olanlar, şehit ailesinin yanında durmamış olanlar, her fırsatta Rum’a arka çıkmış olanlar kendi siyasi şovları için gelecek, o insanları tahrik edecek. Provokasyon yapacak ve sonrasında da barış için geldiydik olacak!

Nitekim Şehit aileleri yukarıda yazdıklarımı söyledi bu aklı başına yarım asır sonra gelenlere.

“Buradaki 16 günlük bebeğin babasıyım ben… Eşim çocuklarım burada yatıyor” diyor biri… Bir başkası, “beş çocuğum, karım, annem, babam, 7 kardeşim gitti. Ne barışını isteyeyim…” sözleriyle dile getiriyor tepkisini.

AKEL eve dönünce açıklama yapıyor “Bize saldıranların Kıbrıs Türk halkının tümünü temsil etmediğini biliyoruz!”

Ve aynı günün akşamı televizyona çıkan İzzet İzcan Bey, şehitlikteki tepkiden rencide olduğunu belirterek, tarihe geçecek konuşmayı yapıyor: “Onlar kim ki beni almayacak şehitliğe!”

Hatta bir iddia da, İzzet İzcan Bey’in şehit ailesinden birine “köpek” dediği.

Taşkent’ten bir anne, üç evladını ve kocasını şehit vermiş. Biri 13 yaşında olan çocuklarının naaşları bulunmuş ancak kocası hala ortada yok. 80’li yaşlarını süren bu anne hastalıkla mücadele ederken, ecele direniyor. “Kocam bulunmadan ölmeyeceğim. Bulunsun, onula gireceğim bu toprağa” diyor. Sonra da birileri çıkacak bunlara “sen kimsin” diyecek. Hatta daha ileri gidip hakaret edecek. 

***

Şimdi cevap verelim; Şehitler kimsenin siyasi şovuna alet olmayacak kadar kutsaldır bu bir. “Sen kimsin de beni oraya sokmuyorsun” dedikleriniz ise o topraklara sevdikleriyle beraber, umutlarını, geleceklerini, yaşamlarını gömmüş insanlardır bu iki.

O mezarlar mahremdir. Çünkü orada hayaller yatar, anılar yatar, aşklar yatar, uykusuz geceler yatar, çaresizlik yatar, hiçlik yatar, yok olmuşluk yatar, her şeyden geçmişlik, öfke yatar.

Hani soruyorsun ya, “onlar da kim oluyor” diye; Onlar yakınlarını vatana kurban verip, acılara gark olan ailelerdir, bu vatanı bize bırakanların canpareleridir.

Dolayısıyla, bir evladın, bir babanın, bir annenin, bir ninenin umutlarını gömen, yaşadıkları her güne lanet ettiren kişilerin 41 sene sonra gelip, şehitlerin mezarlarına karanfiller bırakmasındaki amaç belliyken, kimse bu kişileri tepki gösterdiler diye suçlayamaz. Acıya saygıyı bilmeyen, acılı insanın ne derse desin haklı olduğunun bilincinde olmayan bu kişilerin yaptığı tam anlamıyla provokasyondur.

Üçüncüsü AKEL’e; O gördüğün, seni şehitliğe almamakta direnen kişiler gerçek Türk halkıdır. Türk halkının birçoğu aynen öyle düşünüyor. Ayrıca “Barış” kelimesinin anlamını bir kez daha gözden geçirmeniz gerekiyor çünkü Ada’ya barış 1974 yılında geldi. Hatta o denli geldi ki bu yandaki birçokları 1963-1974 arasında yaptıklarınızı unuttu. Dolayısıyla “barış” yerine “çözüm” sözcüğünü kullanmanız ve “şehit”in anlamını okuyarak gelmeniz daha yerinde olacak.

Not: Sosyal medyada birileri, Rum tarafındaki mezarlarda tepki gösterilmediğini belirterek, Kıbrıslı Türk şehit yakınlarının tavrını yadırgıyor. Bir hatırlatma yapalım; Kıbrıs Türkü soykırıma uğramıştır. Kökü kazınmak istenmiştir. 1974’te ölenler, topluca öldürülüp kuyulara atılanlarla bir tutulamaz. Kulakta küpe olsun; Taşkent Köyünden 83 erkek, Muratağa, Sandallar ve Atlılar köylerinde Kıbrıs Türklerine karşı gerçekleştirilen katliamda ise en genci 16 günlük, en yaşlısı ise 95 yaşında olmak üzere 126 Türk öldürülmüştür. Bizim Rum savunucularına Kıbrıslı Türklerin hiçbir zaman böyle katliamlar yapmadığını söylemem kadar acı bir şey olmasa gerek.