İZMİR Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Kadın Sığınma Merkezi'nin şiddete maruz kalan kadınlar için yayınladığı tedbirler listesi basınımızın kimi kalemleri tarafından ne yeterince anlaşıldı, ne ciddiye alındı. Halbuki bu öyle uzaktan bakıp da küçümsenebilecek bir liste değil.

Her gün dayak yiyen kadınların bari cinayete kurban gitmemeleri, bir günü daha sağ salim çıkarabilmeleri için düşünülmüş bir dizi tedbir. Okurken insanın içi acıyor: "Evde, şiddet esnasında saklanabileceğiniz güvenli bir yer belirleyip oraya kaçabilirsiniz."

Çoktan bitmiş evlilikler içinde çırpınan, sistematik olarak fiziksel ve sözlü şiddete uğrayan kadınların azımsanmayacak bir kısmı ne yazık ki evden ayrılsalar bile bir süre sonra eşlerine geri dönüyor. Kâh korkudan, kâh maddi sıkıntılardan, kâh toplum/aile tarafından dışlanma

endişesinden, kâh çaresizlikten, kâh naiflikten.

Değişir umuduyla, "Bundan sonra belki düzelir" zannıyla. Yuvaya geri dönenler daha beter şiddet görüyor. Ta ki canlarına tak edip yeniden evi terk edene kadar. Ta ki sokak ortasında

birlikte nikâh masasına oturdukları erkek tarafından bıçaklanıncaya ya da kurşun yağmuruna tutuluncaya dek. Türkiye, kadına yönelik şiddet konusunda eşiği çoktan geçti.

Kaybedecek bir an bile yok artık. Ne de meseleyi küçümseme lüksümüz. 


Bakan Fatma Şahin'in çokça emek sarf ederek hazırladığı yasa tasarısını önemli buluyorum. Birkaç açıdan. Sadece mazluma, yani şiddet gören kadına değil, şiddeti uygulayana da yönelik bir dizi adım atılmakta. Ve bir o kadar biz üçüncü şahısları da ilgilendiriyor bu taslak.

Biz ki kenarda kıyıda, izleyen ve gören ama çoğu zaman müdahale etmeyen, vaziyeti bilmezden gelen, korkak şahitleriyiz cinsiyetler arası şiddetin. Biz ki gözlemcisiyiz, sessiz suç ortakları. "Ailelerin iç meselesidir, karışmayalım" diyen, böyle yapa yapa bir haksızlığın süregitmesine katkıda bulunan bizler...

Yeni tasarı, şiddete tanık oldukları halde yetkililere haber vermeyenlere de ceza getiriyor. Bu hayli çarpıcı bir nokta. Keza internet de unutulmamış. Sanal âlem tacizcileri de somut cezalar alacak.

Bakanlık bütçesinden mağdurlara yardım, kadın ve çocukların koruma altına alınması, hukuk sisteminde düzenlemeler, polisin bilinçli davranması... Meseleye birden fazla boyutta yaklaşabilen bir taslakla karşı karşıyayız. Hayata geçirilmesi içinse ideolojiler üstü bir duyarlılık, ortak bir vicdan gerekli. 

 

Nicedir öfkeli bir toplum olduk. Çabuk tepki veriyor, anlamadan yargılıyor, uzaktan kolayca yaftalıyor ve hep ama hep kızıyoruz. Zaman zaman bu halimizi romantikleştirip, Akdenizli oluşumuza bağlıyoruz.

Halbuki ilgisi yok. Öfke bir zincir. Bir yerinden kırılmazsa, uzayıp gidiyor, kuşaktan kuşağa, kesimden kesime. Patronun ezdiği çalışan gidip evinde karısına külhanbeyi kesiliyor; kocasından baskı gören kadın çocuğuna gaddarlaşıyor; evinde yüzü gülmeyen çocuk sokakta bir hayvana zulmediyor ve bu böyle bir garip silsile halinde uzayıp gidiyorsa şayet, öfke kontrolü hepimize lazım belki de.

Ve bilhassa televizyonlarda "polemik" adı altında sürdürülen gereksiz gerilimlerin heveslilerine...