Belki çocuktun, belki de genç...

 

Doğru olduğuna inandığın bir şey yapmıştın...

Yaptığından da gurur duyuyordun ya...

İlkokula başladığın ilk günden beri öğretilenlere inanmaya başlamış belki de ilk defa bir birey olarak uygulamaya geçmiştin...

Kendi başına karar  verip hiçbir menfaat gözetmeksizin en doğru bildiğin yolda ilerlediğini düşünürken, bir de baktın ki  inandıkların aslında suçmuş(!)

 

Şimdi baban, eve gelecek diye  ödün kopuyor, türlü senaryolarla başına gelecek cezaları bir bir düşünüyorsun...

 

Ve en sonunda baba eve geliyor ve tahmin ettiğin üzre kızıyor kızıyor kızıyor....

Ama sonra o da düşünüyor.

Yaptıklarının, doğru olduğuna yürekten inanmış çocuklarını daha fazla üzüp, hırpalamamak, hayal kırıklığına uğratmamak adına; 

 

“Ne haliniz varsa görün, ben karışmıyorum...

Sizlere AVM de yok Topçu kışlası da yok...

Madem böyle istiyorsunuz buyurun oturun çimlerin üzerinde...

Ama tabii cezasız kalmayacaksınız, eyleme katılan her genç buraya bir ağaç dikecek ”... demek çok mu zor?

 

Ama dediğim dedik bir ‘baba’ olayları yatıştırmak yerine yangına körükle giderek evvela çocuklarını %50 -%50 diyerek iki kutuba ayırdı.

Ardından camiye ayakkabılarla girildi....içki içildi... türbanlı kızlarımıza saldırıldı... diyerek bu sefer de ateşe benzin döktü.

Kaldı ki cami imamı  ve türbanlı kızlar bu olumsuzlukların olduğunu asla kabul etmedi.

Bölüne bölüne parçamız kalmadı...

 

 

Herşey günbegün kötüye giderken  bağırıp çağırarak, cezalandırarak hiçbir şeyden bir yarar sağlanamayacağını herkesin anlaması gerekiyor.

 

Gençlerin yanyana bile oturamadığı, 

Öğrencilerin 4+4+4 gibi yanlış bir sistemle  sadece imam hatip okullarına yönlendirilmediği, 

Devletinden polisine kadar korku imparatorluğu kurulmayan bir ülkede yaşamak herkesin en doğal hakkı olmalıdır.

 

İnandığım şudur ki; 

 

Hangi durum söz konusu olursa olsun, her kim sağduyu ile hareket edip ona uygun kararlar verebiliyorsa, günün sonunda  kazanan ve mutlu olan  o insanlar olacaktır.