Günümüzün çoğunu ofiste geçiririz. Minimum sekiz saat bulunduğumuz çalışma ortamımızda oluşan problemler ve ruhsal durumumuz ne ise onu sosyal hayatımıza yani evimize taşırız. Eğer problemli bir iş hayatımız varsa ve ofisimizde huzurlu değilsek tüm gün vücudumuzu kasarız. Vücudumuzdaki stres anında kasılan 16 parça kas grubu bulunur. Stresör ile karşılaştığındaysa en az üç bölümü aynı anda kasılır ve bu olurken fark etmeyiz. Yani kasılmalarımız bilinç dışı olur ve vücudun tepkisidir.                       

Peki vücut neden böyle bir tepki verir? İnsanoğlu geçmişten günümüze gelene kadar yaşam içinde bir çok evreden geçerek öğrendikleri davranışı ve bilgileri bir sonraki nesle aktararak ilerlemiştir. Kimi bilgi ise doğuştan gelmektedir. Bu bilgilerin toplamıyla kişi çeşitli davranışlar sergilemektedir. Örneğin yolda giderken aniden bir fare gördüğümüz zaman vereceğimiz tepkiler kalp atışınızın hızlanması, kollarımızın ve bacaklarımızın uzaması, gözbebeklerinizin büyümesi, vücudunuzun belli kısımlarını kasılması (bu kollar, göğüs, boyun ve benzeri yerlerde olabilir), şeklide görülmektedir. Bu evre içerisinde kişi aşırı derecede vücudunu kastığı ve bunu fark etmediği için  çok yüksek oranda enerji harcamaktadır. Bu duruma korku demekteyiz. Ancak fareyi görme ihtimaline karşı yaşadığınız korkuya kaygı denilir. "Ya fare görürsem" ihtimalinden dolayı gün içinde durmadan kasılırsınız. Korkuya verdiğiniz tepki daha kısa sürerken, kaygıya verdiğiniz tepki belki tüm gün, belki tüm ay, belki de tüm yıl sürebilir. Bu yüzden kaygıya verdiğiniz tepki sizi çok uzun zaman içerisinde saldır veya kaç tepkisi içerisinde bıraktığından dolayı aşırı derecede yoracaktır. Bu yorgunluğun ardından kişide tükenme başlayacaktır. Gerek işlerini yapamama,  gerek işlerini yaparken vücudunun çeşitli yerlerinde ağrıma, ellerde uyuşma görülebilir. Kişinin tükenmiş bir şekilde enerjisiz ve halsiz hissetmesi de görülmektedir. Kişi hiç bir şey yapmak istemez. Bu durum kişi eve gittiğinde de aynı şekilde devam edecektir çünkü günün sekiz saatini geçirdiği ortamda yaşadığı davranışı beyin öğrendiği için o durumdan hızlı bir şekilde çıkamaz, aynı pozisyonu ve ruh halini eve taşıyacaktır. Yani davranışlarımız düşüncelerimizi, düşüncelerimiz de davranışlarımızı etkilemektedir. Kasılma hareketi içerisinde düşüncelerimiz "şu anda acil bir durum var, bu sebepten dolayı çok yoğun bir şekilde enerji harcamalısın" şeklindedir ve kişiyi tüketir.Hızlı bir şekilde düşüncelerinizi değiştirmek imkansızdır. Yani "boş ver, kafana takma" denilen durumlar içerisinde hiç bir değişikliğin olmaması gibi.                         

Stres durumu içerisinde kişi hormonlarının kontrolü altında olduğu için vereceği tepkilerde hormonlarının tepkileridir. Yani öfkelendiği zaman öfkesini kontrol eden kendisi değil kendisini kontrol eden öfkesi olacaktır. Ancak kişi kendisini kontrol etmeyi, yani hormonlarını kontrol etmeyi öğrenirse kaygısını, davranışlarını, düşüncelerini kontrol edebilir. Bu sayede de gerek öfkesinin tepkilerini gerek diğer davranışlarını uygun bir şekilde yansıtabilecek ve  kontrol edebilecektir. 

Peki hormonlarımızı nasıl kontrol edebiliriz? Ofis yaşamı içerisinde bulunduğunuz o sekiz saatin ardından eve gittiğinizde, belki dört saat, belki beş saat eşinizle ,çocuklarınızla veya sosyal hayatımızdaki diğer insanlarla vakit geçeceksiniz. Ancak bu vakit hem verimli ve nitelikte olabilmesi hem de olumsuzluklar getirmemesi adına iyi değerlendirilmelidir. Bu vakti iyi değerlendirebilmek için ofis yaşamının da iyi olması gerekmektedir. Ofis yaşamındaki olumsuzlukları eve getirdiğinizde, ev yaşamamız veya sosyal yaşamanız kötü olacak, sosyal yaşamınız kötü olduğunda olumsuz bir şekilde uyuyacaksınız, rahatsız bir uykunun ardından güne kötü bir şekilde başlayacaksınız, ve güne kötü başladığınız için işyerinizde yeniden olumsuzluklara adım atmış olacaksınız. Bu bir kısır döngüdür. Bu kısır döngüyü yenmek için kişinin hormonlarını kontrol etmesi ve bunun içinde öncelikli olarak nefesini doğru alıp vermesi gerekir.                        

Strese en iyi gelen etkilerden birisi diyafram nefesidir. Ancak diyafram nefesi ile ilgili internette veya çeşitli yerlerde birçok yazı bulunmakta ve hangisinin doğru olduğuna veya işe yaradığını emin olunamamakta. Doğru bir şekilde yapılan diyafram egzersizi kişinin stresten uzaklaşmasına ve tükenmişliğin son bulmasına yardımcı olacaktır.                        

Diyafram egzersizinin yani nefes egzersizini yaparken öncelikli olarak rahat bir pozisyon içerisinde ya oturun, ya yatın, ya da ayakta durun ama önceliğiniz rahat olmak olsun. Bir elinizi göğsünüze ve diğer elinizi karnınıza koyun. Burnunuzdan nefes alıp ağzınızdan nefes verin. Burnunuzdan dört saniye içerisinde nefes alırken, ağzınızdan sekiz saniye içerisinde nefes verin. Başlangıçta bu kolay olmayabilir ve dört saniyede aldığınız nefesi sekiz saniyede değil altı veya daha az sürede vermiş, bitirmiş olabilirsiniz. Daha yavaş nefes vererek tekrardan deneyin. Burnunuzdan nefes aldığınız zaman karnınız şişecek, ağzınızdan nefes verdiğiniz zaman karnınız inecek. Bu süreç içerisinde kesinlikle göğsünüz oynamayacak. Bu kadar basit bir davranış sayesinde kişinin vücudundaki bütün hormonlar düzene girer ve kişi rahatlar.                       

Bu egzersizi gün içerisinde stres durumunuzda, kaygılandığınızda, kendisi hafiften kötü hissettiğinizde, veya her normal anınızda da yapabilirsiniz. Önemli olan bu egzersizin minimum gün içerisinde iki veya üç defa yapmaya çalışmanızdır. Aynı zamanda yapmaya başladığınız her an içerisinde üç defa yapınız ve daha fazla yapmayınız. Çünkü kişi doğru nefes almaya alışık olmadığı için, beyin fazla oksijen altında tepki vereceği için doğru nefes alıp yeterli oksijen almanız gerekmektedir. Bu yüzden gün içerisinde beş defa yapacaksınız her yapacağınız sette üç adet alma ve verme davranışı yapınız. Yaptığınız bu egzersiz sizin gün içerisindeki hormonlarınızı düzenler, iş hayatınızın daha iyi olmasını ve bu sayede sosyal hayatınızın, uykunuzun da düzene girmesini sağlayacaktır. Herkese iyi çalışmalar dileriz.

 

www.parlakhayat.com