Devrimci, sağcı, solcu, nurcu, ülkücü  gibi sıfatları  insanlar kendilerine kondurmadan önce kendilerine sormalıdırlar.

-Neyi deviriyoruz? Masa mı devireceğiz? Sandalye mi?

-Neyin sağındayız? Duvarın mı? Çizginin mi? Devletin mi? Milletin mi? Bayrağın mı?

-Nurumuz ne? Nasıl bir nurdur bu?

-Ülkümüz ne? Ülkümüzün çapı ne? Kendi çapımızda mı? Köyümüzün çapında mı? Ülkemizin çapında mı? Uluslararası çapta mı?

Sosyal psikolojimizin kontrolü sokakları veya salonları yada stadyumları yönlendirmeye çalışan ve kendilerini çok zeki zanneden insanlarda değil, bizzat kendimizde, kendi irademizde  olmalıdır. O kendilerini çok zeki zanneden insanların hoşuna gitmek için, onlara yaranmak için, onlardan  ‘’ Aferin! ’’ almak için yapacağımız her şey sürü psikolojisinin neticesinden başka bir şey olmaz.

Filistin için salya sümük ağlayanlar, yumruğunu havaya kaldırıp ‘’ Rabia ! ‘’ işaretleri yapanlar, sokaklarda tekbir getirenler kendilerine şu soruları sorsunlar;  Bu sorular için de ilgili kaynaklara, arşivlere, tarih kitaplarına lütfen birkaç dakika baksınlar.

-Filistin ve Orta Doğu Osmanlı İmparatorluğu zamanında ,Osmanlı Devletine ne  gibi zorluklar çıkardılar? Ne gibi zararlar verdiler?

-Osmanlı İmparatorluğunun yıkılış, parçalanma, sona erme dönemlerinin hızlanmasında Filistin’in ve Orta Doğu’nun rolü ne oldu?

-Birinci Dünya Savaşında, Mustafa Kemal Atatürk’ün  ve silah arkadaşlarının İstiklal Savaşı döneminde Filistin ve Orta Doğu;  Mustafa Kemal Paşa’yı ve Onun askerlerini ne kadar destekledi? Veya ne kadar arkadan hançerledi?

-Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, Türkiye’de kendilerine sağcı, solcu, devrimci, şu, bu diyen teröristlerin ne kadarı Filistin’de kamplarda eğitildi?

-Yaser Arafat vefat ettiğinde geride ne kadar altın, döviz, nakit para, dolar, taşınabilir veya taşınmaz mal varlığı, miras bıraktı? Bu Miras İngiliz asıllı eşine mi kaldı? Eşi bu mirası ne yaptı? Bu para, bu miras Filistin halkına yaradı mı? Yoksa şu anda eski İngiliz eşinin sermayesi, hisse senetleri, mücevherleri olarak İngiltere ekonomisinin canına can mı kattı?

Yakın, orta veya uzak geçmişin, tarih sayfalarına geçmiş kötü olayların  intikamını o devirde yaşamış kişilerin bugünkü torunlarından, ikinci veya üçüncü nesil olan kuşaklarından alalım, ’’ Kana kan, dişe diş! ’’ demiyorum. Bunu diyecek kapasitede birisi olsaydım, yazdığım yazılara bir tane yayıncı bile yer vermezdi. Ama şunu demek benim de, sizin de, hepimizin de hakkı değil mi? Tarihten ders almayacak mıyız? Tarih bize ders vermeyecek mi? Tarih bize ibret olmayacak mı?

Bütün insanları sevelim ama önce kendi insanlarımızı sevelim. Adama sormazlar mı , ’’ Senin bu kadar vatandaşın işsiz, fakir ama ülkedeki Suriyeli sayısı iki milyona, Özal Zamanında giriş yapan Iraklı Peşmerge sayısı Bir milyona, Libya ABD tarafından çökertilirken gelen Libyalı sayısı yarım milyona dayandı  ve bunlar ülkenin ekonomisini, sosyal düzenini, asayişi, toplumsal düzeni bozdular ! Buna neden izin verdin ve hala buna neden seyirci kalıyorsun?  Bu yetmezmiş gibi senin öğrencilerin açıkta ve boşta iken sen Somali’den, Kenya’dan, Uganda’dan bir sürü öğrenciyi sınavsız veya palavradan, göstermelik sınavlarla Türkiye’deki üniversitelere neden alıyorsun?’’

Siyaseti elbette siyasetçiler yapacak. Memleketin tüm vatandaşlarının siyasetçi gibi ahkam kesmeleri de kötü sonuçlar doğurur. Ama meydanlarda nutuk atan siyasetçileri güzellikle veya zorla, tehditle, baskı ile, şantajla dinletmek istedikleri zaman işte bu soruları kendimize soramayıp, sadece  yumruklarımızı havaya kaldırıp siyasetçiye  ‘’  Yaşa! Varol! Nur ol! Aslanım!  Millet seninle gurur duyuyor!  ’’ diye saçma sapan bağırırsan o takdirde aklını, zekanı kullanmıyorsun demektir veya kullanıyorsun ama kapasiten o kadar demektir.

Kapasite meseledir bu! Kiminin aklı, gönlü, beyni, duyguları, düşünceleri bir çay kaşığı ile doyar, kiminin bir bardakla, kiminin bir kovayla, kimi de doymaz! Bu konularda açgözlü olmak lazımdır. Obur olmak lazımdır. Hiç doymamak lazımdır. Çünkü Yaratan bize en az gökyüzü kadar sınırsız bir ruh, akıl, beyin, duygu, düşünce okyanusu vermiştir. Muhteşem bir okyanus düşünün! Uzaydan daha büyük! Ve arkadaşım sen bu muhteşem ilahi okyanustan sadece bir çay kaşığı ile gaza gelip kendine tavuk, koyun, inek muamelesi yaptırıyorsun, zekanla alay ettiriyorsun! Üstelik o çay kaşığındaki de hakikat suyu değil! Zehirli, yalan su! Şeytanı suyu! Hiç birimiz  bu okyanusu sırtlayacak, omuzlayacak kapasiteye şimdiye kadar erişememişiz. Ama eriştiğini söyleyen, kendilerini bu devirde ilahi insanlar ilan eden şahısların peşine neden takılıyoruz? O insanlar zahmet edip, tenezzül edip yakın tarihimizin bir kitabını bile okumamışlar!

Vedat KUŞAKLI

[email protected]