İngiltere’nin son 50 yılında damga vuran isimler yazı dizimizde bugün 2008 yılında aramızdan ayrılan Nobel ödüllü yazar Harold Pinter’ı ağırlayacağız. Kariyeri başlayamadan bitebilecekken, sadece bir seyirci yorumu sayesinde bütün talihi dönen bir yazar. Oyunu izleyen diğer herkes çok kötü olduğu konusunda hemfikir olacak ki çok geçmeden sahneden kaldırıldı. Hamersmith’teki Lyric Tiyatro’da sahnelenen oyunun ilk gün biletleri 140 pound olarak belirlenmiş, bu fiyattan kimse oyunu izlemeyince ikinci matinede fiyat 29 pounda düşürülmüş bu fiyattan da sadece altı seyirci bulabilmiş. Bu altı kişi daha sonra cesur yürekler olarak alınacaktı.

Pinter’ın talihini değiştiren kişi ise adaşı olan Harold Hobson. Çarşamba matinesinde oyunu izleyen altı cesur yürekten biri de Hobson’du.

Hobson Sunday Times’ta yazıyordu, oyunu izlemiş, çok beğenmiş ve Londra’da izlediği en orijinal tiyatro oyunu olduğunu duyurmuştu. Buna rağmen tiyatro salonu yönetimi oyunun seyirci bulamadığı için sürekli zarar ettiğini gördükten sonra sahneden kaldırma kararını verdiler. Bu başarısızlık Pinter’ın cesaretini oldukça kırmış ve onun içe kapanmasına neden olmuştu.

Pinter takip eden birkaç yıl boyunca hiçbirşey yapmadan dolaşıp durdu. Ama daha sonra birşeyler oldu ve seyircisiz kaldığı için sahneden kaldırılarn oyun bir anda herkesin keşke izleyenler arasında ben de olabilseydim diye hayıflandıkları bir efsane haline döndü. İş burayla da kalmadı, Pinter Nobel Edebiyat Ödülü’ne uzanan bir başarı silsilesinin kapısını aralamış oldu. Harold Pinter, İngiliz edebiyatına bir de kavram hediye etti, kendi soyadından türetilen “Pinteresque” kavramı, onun oyunlardaki kendine has üslubunu tanımlamak için kullanılır.

Pinter, kelimelere özel ilgilisi olan ve dili çok iyi kullanan bir yazar. Kurduğu cümleler, bu cümleler için seçtiği kelimeler ve bunların oluşturduğu diyalogların hepsi üzerinde durulmuş öğelerdi. Onun bir diğer özelliğiyse oyunlarında kullandığı duraksamalardı. Her hikayede her oyunda duraksamak gereken yerler olabilir bu normaldi ancak Pinter için duraksama yeri geldiğinde yapılacak birşey değildi, üzerinde düşünülmesi, süresinin iyi ayarlanması, istenilen duyguyu tıpkı kelimelerin keskinliği gibi verecek şekilde kullanılması gereken birşeydi. Film yönetmenliği yaptığı sırada, birçok oyuncusuyla duraksamalar konusunda iletişim sorunları yaşadığı aktarılır.

Pinter’ın cümleleri özenle seçilmiş olabilir ama kusursuz kurduğu o cümlelerle anlattığı şeyler tam tersi. Bir kere onun eserlerinde cevaplanmamış sorularla karşılaşmak çok olağandır, kestirilemeyen duygular, içinden çıkılamayan haller, huzursuz bakışlar ve kavga eden susuşlar. Bunların hepsi Pinter’ın eserlerinin ana omurgasını oluşturan unsurlar olarak karşımıza çıkıyor.

En bilinen eserleri arasında The Birthday Party -seyirci bulamadığı için sahneden kaldırılan ve sonra Pinter’ın başyapıtları arasında anılan eser.- Caretaker -bir berduşla, zihinsel sorunları olan birinin arkadaşlığını incelediği eser.- Homecoming -bir bilinmezin etrafında yaşayan bir ailenin konu edildiği, yanlış anlaşılmaların, korkuların ve kınamanın iç içe geçtiği eser.-

Yukarıda saydıklarımız Pinter’ın tiyatro eserleriydi. Bir de sinema yönü vardı, burada da iki film öne çıkıyor. İlki 1964 yılında çekilen “The Servant” yani “Hizmetçi” ikincisi 1967’de çekilen “Accident” yani “Kaza” filmleriydi. Bu filmlerde İngiltere’deki sınıf sistemi eleştirel bir biçimde sorgulanıyordu. Londralı Yahudi bir babanın oğlu olan  ve oldukça zengin bir hayat süren Pinter, kendisine bu rahatı sağlayan sistemi sorgulayıcı işler yapıyordu. Bu onun Sosyalist yönünü ortaya koyuyor.

Onun bu yönü eserleri de gibi belirsizlik taşıyor, bir Sosyalist olarak insan hakları, göçmen hakları gibi konularda yılmaz bir eylemci olarak karşımıza çıkabilen Pinter, elitlerin olduğu bir ortamda bir anda onlar gibi olup onlarla aynı dili konuşup aynı şeylerden zevk alabilir birine dönüşebiliyor. O yüzden sol jargonda, oturduğu yerden sistemi eleştiren ama onu değiştirmek için de rahatını bozmaya tenezzül etmeyen sosyalistler için kullanılan “Şampanya sosyalisti” eleştirisine maruz kalıyordu.

Pinter’ın özel hayatı iki bölüme ayrılıyor, ilk kısmı oyuncu Vivien Merchant’la olan ve mutsuz bir evlilik olarak adlandırabileceğimiz kısım. Bu evlilik 1956 yılında gerçekleşmiş, sonrasında mutsuz olup ayrılmışlardı. Bu zamana denk gelen işlerinde, Pinter hep mutsuz ve soğuk evlilikleri işlemiş, sanırım bu tesadüf olamaz. Pinter için ikinci bahar sayılabilecek evlilik ise 1975’te tanıştığı Lady Antonia Fraser’le olan evliliğiydi. Fraser ve Pinter 1980 yılında evleniyorlar, onlar evlendikten iki yıl sonra ise Pinter’in ilk eşi Merchant alkol bağımlılığı yüzünden hayatını kaybediyor.

Pinter ve Fraser’in mutlu bir evlilikleri oldu. Ömrünün son günlerine kadar oyun sahnelemeye devam eden Nobel ödüllü edebiyatçı, 2008 yılında hayata gözlerini yumdu.